40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
02:00
21 Aralık 2025 Pazar

TÜRKİYE Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), kasım ayında bir önceki aya göre kurulan şirket sayısının yüzde 9,6, kapanan şirket sayısı yüzde 7,7 azaldığını açıkladı.
TOBB, kasım ayına ilişkin kurulan ve kapanan şirket istatistiklerini açıkladı. Buna göre; kasım ayında bir önceki yılın aynı ayına göre kurulan şirket sayısı yüzde 5,9, kurulan kooperatif sayısı yüzde 33 oranında azalırken, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 0,6 oranında arttı. Kapanan şirket sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 5,7, kapanan kooperatif sayısı yüzde 2,9, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı ise 13,7 oranında azaldı. Bir önceki aya göre ise kurulan şirket sayısı yüzde 9,6, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 12,4, kurulan kooperatif sayısı ise yüzde 1,4 oranında azaldı. Bir önceki aya göre kapanan şirket sayısı yüzde 7,7, kapanan kooperatif sayısı yüzde 1, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 4,6 oranında azaldı.
Kasım 2025’te kurulan şirketlerin sermayelerinin toplamı, bir önceki aya göre yüzde 38,3 oranında arttı. Kasım 2025’te şirket ve kooperatiflerin 3 bin 152’si ticaret, 1486’sı inşaat ve 1159’u imalat sektöründe kuruldu. Kasım 2025’te kurulan gerçek kişi ticari işletmelerinin; 669’u inşaat, 374’ü toptan ve perakende ticaret motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 113’ü imalat faaliyetleri sektöründe kuruldu. Kasım 2025’te 773 yabancı ortak sermayeli şirket kuruldu.
Yeditepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Oğuz Bayat, dijital altyapılara yapılan yatırımların önemini ve Türkiye‘nin bu konuda attığı adımları AA Analiz için kaleme aldı.
***
Dünya, 2025 itibarıyla tarihin en yoğun teknoloji rekabetlerinden birine sahne oluyor. Günümüzde, uluslararası sektör analizlerine göre dünya genelinde yaklaşık 12 bin civarında veri merkezi faaliyet gösteriyor. Bu veri merkezlerinin 11 bin 800’ü merkezi aktif tesis niteliğindedir. Bunların 1136’sı hiper ölçekli tesislerdir. İlgili veri analizlerinin binin üzerinde olan bölümü hiper ölçekli, yalnızca teknik değil aynı zamanda stratejik nitelik taşıyan teknolojik tesislerden oluşuyor. Uluslararası pazar araştırmalarıyla bilinen Synergy Research Group, bu tesislerin sayısının ve ortalama büyüklüğünün her yıl hızla arttığını ortaya koyuyor.
Veri merkezi ve yapay zeka altyapılarına yatırım çağı
Uluslararası pazarda teknoloji kullanımlarının altyapısını oluşturan yapay zeka uygulamalarındaki artış, otonom sistemlerin gelişimi ve bulut bilişimin ekonominin merkezine yerleşmesini sağlamıştır. Bugün veri merkezleri, sadece bilgi işlem altyapılarını oluşturmakla kalmayıp, ekonomik güç üretiminin, teknolojik rekabetin ve stratejik bağımsızlığın temel unsurları haline gelmiştir.
Bu noktada, uluslararası yatırımların hızlı dönüşümü gözle görülür bir şekilde belirginleşmiştir. Uluslararası basına ve sektör raporlarına baktığımızda, Kanada yaklaşık 70 milyar dolar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) 40 milyar dolar ve Güney Kore 35 milyar dolar gibi rakamlarla projelere yatırım yapıyor. Bu örneklere bakacak olursak dünyada veri merkezi ve yapay zeka altyapılarına milyarlarca dolar yatırım yapılması hedefleniyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ise durum, 11 hiper tesisi aynı anda inşa etmesiyle diğer ülkelere kıyasla daha farklı ilerliyor. ABD büyük teknoloji şirketlerine sahip ülke konumunu korumak istiyor. Bu nedenle, devletin yatırım fonları aracılığıyla çok sayıda hiper veri merkezi projesini hayata geçirmesi bekleniyor. Avrupa Birliği’ne (AB) ise sanayileşmede uluslararası alanda yerini korumak amaçlı, “egemen hesaplama kapasitesi” politikasıyla teknolojik alanda dışa bağımlılığı azaltmayı düşünüyor. Uluslararası alanda Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya-Pasifik ülkelerinin yatırımlarının veri merkezlerine yoğunlaştığı görülüyor. Bu noktada, teknolojik kapasitenin yapay zeka modelleriyle nasıl geliştirildiği ve veri ekonomisinin hangi konumlar çerçevesinde belirginleştiği görülüyor.
Türkiye‘nin adımları
Türkiye açısından bakıldığında ise bu süreç, Milli Teknoloji Hamlesi ile birlikte tarihi bir kırılma noktasına işaret ediyor. Savunma sanayisinde yerli ve milli üretimle elde edilen kazanımların, dijital altyapı ve veri egemenliği alanına taşınması artık stratejik bir zorunluluk haline gelmiştir. Günümüzde, veri merkezleri devletler için sadece teknolojik yatırımlar değil, ekonomik bağımsızlık ve ulusal güvenliğin ayrılmaz bir parçası olarak görülüyor. Türkiye jeopolitik konumu itibarıyla Avrupa, Orta Doğu ve Kafkasya hattının kesişim noktasında yer alıyor. Bundan dolayı Türkiye, düşük gecikme süresi, iyi kurgulanmış telekomünikasyon altyapısı ve enerji arz çeşitliliği olanaklarıyla uluslararası alanda veri akışının stratejik geçiş noktalarından biri olma potansiyeline sahip bir ülke konumundadır. Türkiye yeni nesil veri merkezi yatırımları açısından önemli bir odak noktasıdır.
Bu perspektifte bakıldığında, Turkcell ile Google Cloud arasında kurulan işbirliği sayesinde Türkiye’nin Milli Teknoloji Hamlesi kapsamında hiper veri merkezi tasarımlarının ilk adımları atılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Yatırım Ofisi ve Google Cloud’un resmi açıklamalarına bakacak olursak söz konusu işbirliği kapsamında Türkiye’de yeni bir bulut bölgesinin kurulması hedefleniyor. İlgili altyapı üzerinden sunulacak olan yapay zeka ve büyük veri hizmetleri olan finans, lojistik, sağlık teknolojileri alanlarında önemli verimlilik artışları sağlaması bekleniyor. Devlet ve özel sektör işbirlikleri, uluslararası pazarda teknolojik ürün gelişimi ve kalitesi yönünden katkı sunar. Bu sebeple, girişimcilik alanlarında yeni şirketlerin hızla uluslararası ortamda gelişmesine yol açması bekleniyor.
Sonuç olarak, veri merkezleri artık yalnızca dijital altyapının bir parçası değil; ekonomik bağımsızlığın, stratejik özerkliğin ve küresel etki gücünün en somut göstergelerinden biri haline gelmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin dijital kapasite yarışında aktif ve yön verici bir rol üstlenmesi, Milli Teknoloji Hamlesi’nin tamamlayıcı bir adımıdır.
Dijital çağda söz sahibi olmanın yolu, veriyi yöneten, işleyen ve değer üreten bir altyapıyı ülke sınırları içinde inşa etmekten geçer. Bu yapı, doğru yatırım ölçeği ve uzun vadeli bir stratejiyle desteklendiğinde Türkiye’yi yalnızca veri tüketen bir ülke olmaktan çıkararak; bölgesel teknolojiyi yönlendiren, yapay zeka altyapısının merkezlerinden biri haline getirebilir. Bu bakımdan ilgili süreç önümüzdeki 20 yılın ekonomik, teknolojik ve jeopolitik dengelerinde Türkiye’nin yerini belirleyecek stratejik bir tercihtir. Milli Teknoloji Hamlesi vizyonu ve milli aktörlerin öncülüğünde atılacak sağlam adımlar Türkiye’yi dijital çağın kurallarını belirleyen ülkelerden biri haline getirilmesini sağlayacaktır.
[Prof. Dr. Oğuz Bayat, Yeditepe Üniversitesi Araştırma Geliştirme ve İnovasyondan Sorumlu Rektör Yardımcısıdır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Güney Kore Devlet Başkanı Lee Jae Myung, Kuzey Kore ile gerilimi azaltmak için önleyici çabalar gösterilmesi çağrısında bulunarak, Seul’ün Pyongyang ile güveni yeniden tesis etmesi gerektiğini söyledi.
Yonhap’ın haberine göre, Güney Kore Devlet Başkanı Lee, Dışişleri ve Birleşme bakanlıkları tarafından düzenlenen toplantıda, Kuzey Kore ile ilişkilere dair değerlendirmede bulundu.
Lee, “(Seul ve Pyongyang arasındaki) Düşmanlıkları önleyici bir şekilde azaltmak için sabırlı olmalı ve tüm yolları denemeliyiz.” ifadesini kullandı.
Kore Savaşı’ndan bu yana iki Kore’nin sınır hattı olan Askeri Sınır Çizgisi’nde (MDL) birbirleriyle karşı karşıya geldiğini belirten Lee, buna rağmen Kuzey’in üç kat dikenli tel inşa etmesi ve buraya bağlanan yolları kesmesini ilk kez gördüklerini aktardı.
Lee, “Geçmişte iki taraf düşmanmış gibi davranırdı ama bugünlerde gerçek düşmanlar oluyoruz gibi hissediyorum.” yorumunda bulundu.
Kuzey’in, Güney ile görüşmeyi reddettiğini dile getiren Lee, gerilimleri azaltmak ve güveni yeniden inşa etmek için sabrın şart olduğunu vurguladı.
Koreler arası ilişkiler ince çizgide seyrediyor
Güney Kore’nin bu yıl göreve gelen Devlet Başkanı Lee Jae Myung, Kuzey Kore ile ilişkileri normalleştirmeye yönelik mesajlar vermeyi sürdürüyor.
Öte yandan, Güney Kore, sınır boyunca yerleştirilen “propaganda yayını yapan hoparlörlerini” ağustos başında kaldırırken, Kuzey Kore bu adıma uymamıştı.
Pyongyang yönetimi, bu hoparlörleri kaldırma niyeti olmadığını ifade ederken, Güney Kore ile ilişkileri düzeltme konusunda olumsuz tavır sergiliyor.
Orta Asya ülkeleri ile Japonya arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin kapısını aralayacak “Orta Asya-Japonya Diyaloğu Birinci Liderler Zirvesi” Tokyo‘da başlıyor.
Orta Asya ülkelerinin cumhurbaşkanları ile Japonya Başbakanı’nı ilk kez aynı masa etrafında buluşturacak zirvede, Tokyo Deklarasyonu’nun kabul edilmesi ve taraflar arasındaki stratejik işbirliğini derinleştirecek kararlar alınması bekleniyor.
Bölge ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından bu ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bölgeye bütüncül yaklaşım gösteren Japonya, 2004’te C5+1 formatındaki toplantıları başlatan ilk ülke oldu.
Aynı yıl Astana’da Orta Asya-Japonya Diyaloğu dışişleri bakanları ilk toplantısı tertip edilirken bu diyalog, zamanla siyasi ve ekonomik işbirliğinin yanı sıra güvenlik, enerji ve bölgesel istikrar gibi başlıkların ele alındığı önemli bir platform haline geldi.
İlk yıllarda barış, istikrar, demokrasi, ekonomik kalkınma ve bölgesel işbirliği gibi konulara odaklanan diyalog, daha sonra terörle mücadele, enerji güvenliği, ulaştırma, lojistik, çevre ve su kaynakları gibi alanları da kapsayacak şekilde genişletildi.
2006’da taraflar arasında liderler zirvesinin düzenlenmesi kararlaştırılsa da çeşitli nedenlerden dolayı bu zirve bugüne kadar bir türlü yapılamadı.
Buna rağmen Orta Asya-Japonya Diyaloğu kapsamında bugüne kadar 40’tan fazla toplantı ve etkinlik düzenlenirken, bu çerçevede 9 kez bakanlar, 13 kez bakan yardımcıları, 11 kez ise uzmanlar düzeyinde toplantılar tertip edildi. Bu etkinliklerde toplam 12 sonuç bildirisi, 2 eylem planı ile 2 yol haritası kabul edildi.
Orta Asya ve Japonya Diyaloğu çerçevesinde 2023’te ekonomi ve enerji bakanları toplantıları da başlatılırken, bu formattaki ikinci toplantı eylül ayında Tokyo’da düzenlendi.
Diyalogdan liderler zirvesine
Orta Asya ülkelerinin son yıllarda artan bölgesel dayanışma ve ortak hareket etme ve tutum sergileme kabiliyeti, Japonya ile ilişkilerin derinleşmesinde de etkili oldu. Özellikle 2017’den itibaren Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in öncülüğünde izlenen bölge ülkeleri arasında iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerini öngören yapıcı politika, Orta Asya ülkelerinin kendi aralarındaki ilişkilerin en üst düzeye ulaşmasını sağladı.
Son dönemde ticaret, ulaştırma ve enerji alanlarında büyük projelerin hayata geçirildiği, yabancı yatırımların arttığı ve küresel kurumlarla işbirliğinin yoğunlaştığı bir bölge olarak öne çıkan Orta Asya’nın jeopolitik önemi daha da artarken bunun üzerine ABD, Avrupa Birliği (AB), Çin ve Arap ülkeleri bölge ülkeleri ile C5+1 formatında ilişkileri geliştirmeye başladı.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasının ardından küresel güç dengelerinde yaşanan değişim, Japonya’nın Orta Asya’ya ilgisini daha da artırırken, 2006’da ortaya atılan Orta Asya-Japonya Diyaloğu Liderler Zirvesi’nin düzenlenmesi fikri yeniden gündeme geldi.
Bu çerçevede 2004’te kurulan Orta Asya-Japonya Diyaloğu’nun kuruluşunun 20. yılının kutlandığı Ağustos 2024’te, Kazakistan’da Orta Asya-Japonya Diyaloğu Birinci Liderler Zirvesi’nin yapılması kararlaştırıldı. Ancak bu zirve, o günlerde Japonya’da meydana gelen deprem nedeniyle ertelendi.
Bunun üzerine taraflar arasındaki temasların ardından Orta Asya-Japonya Birinci Liderler Zirvesi’nin Aralık 2025’te Japonya’nın başkenti Tokyo’da düzenlenmesi karara bağlandı.
Japonya Başbakanı Takaiçi Sanae’nin ev sahipliğinde düzenlenecek zirveye, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman ve Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhamedov katılıyor.
Toplantıda özellikle nadir toprak elementleri, enerji, ulaştırma ve teknoloji alanlarında işbirliğinin daha üst düzeye taşıyacak kararların alınması, ayrıca liderler tarafından Tokyo Deklarasyonu’nun kabul edilmesi bekleniyor.
Zirve çerçevesinde Orta Asya ve Japonya Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanlarının katılımıyla Orta Asya-Japonya İş Forumu da düzenlenecek.
“Zirve, işbirliğinde yeni bir dönemi başlatacak”
Özbek siyaset uzmanı Rustam Saidov, Japonya’nın Orta Asya’yı uzun yıllardan beri önemli bir ortak olarak görmesine rağmen taraflar arasındaki işbirliği potansiyelinin tam olarak hayata geçirilemediğini belirterek, Japonya’nın bölge ülkelerine büyük teknolojik yatırımlar yapmasıyla bölgenin önemli aktörleri olan Rusya, Çin ve ABD’nin gerisinde kaldığını söyledi.
Saidov, Avrupa ile Asya’nın kesiştiği noktada bulunan Orta Asya’nın transit potansiyeli açısından büyük önem taşıdığına ayrıca Orta Asya’nın nadir toprak elementleri de dahil zengin kaynaklara sahip olduğuna dikkati çekerek, tüm bunların Japonya’nın Orta Asya ülkeleriyle daha yakın işbirlikleri kurmasını gerektirdiğini ifade etti.
Ayrıca dünyadaki son jeopolitik değişimler ve Orta Asya’daki yeni bölgesel işbirliği sürecinin Japonya’yı bölgede daha aktif bir politika izlemeye ittiğine işaret eden Saidov, zirvenin, bu ilişkilere daha somut bir yön kazandırma fırsatı sunacağını ve nadir toprak elementleri başta olmak üzere farklı alanlarda işbirliklerini stratejik düzeye çıkarılması için önemli bir altyapıyı oluşturacağını aktardı.
Saidov, Japonya’nın son dönemde jeopolitik açıdan daha fazla önem kazanan Orta Asya ülkeleriyle uzun yıllardan beri devam eden diyaloğunu liderler düzeyine çıkarmasının sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir mesaj da taşıdığını dile getirerek, “Orta Asya-Japonya Birinci Liderler Zirvesi, taraflar arasındaki diyaloğu liderler düzeyine taşıyarak işbirliğinde yeni bir dönem başlatacaktır.” dedi.???????
(ANKARA) – CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, topikal meyvelerde ithalatın hızla arttığını, yerli üreticinin ise artan maliyetler ve ithal ürün baskısı altında kaldığını belirterek “Ülkenin farklı bölgelerinde kivi üretimi artmışken, ithal ürünler nedeniyle üretici sorun yaşıyor. Bir kazanıp bir kaybediyor. Yerli üretici için istikrar sağlanmalıdır” dedi.
Gürer, tropikal meyvelere ilişkin 2024–2025 dış ticaret verilerini değerlendirdi. Gürer, son yıllarda tropikal meyvelerin Türkiye’de de üretilmeye başlandığını belirten Gürer, emekli maaşı ve asgari ücretle geçinen vatandaşların bu ürünleri tüketmesinin mümkün olmadığını dile getirdi.
“Emekli simite muhtaçken, mutlu bir azınlık tropikal meyve tüketiyor”
Gürer, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Emekli simite muhtaçken, mutlu bir azınlık tropikal meyve tüketiyor. Bir eli yağda, bir eli balda olanlar tropikal meyveleri sofralarına koyabilirken, zincir marketlerde de bu ürünler için özel reyonlar bulunuyor. Bazı ürünler adet bazında perakende olarak satılıyor. Ülkemizden farklı ülkelere yapılan satışlar ihracat geliri sağlasa da ithalat yoluyla önemli miktarda dövizin yurt dışına çıkmasına neden oluyor. Tropikal ürünleri sağlıklı ve yararlı gıdalar olarak tanımlayıp pazarını genişletmeye çalışan bir lobi de mevcut. Bu bağlamda yerli üretimin geliştirilmesi ve ürün desenini zenginleştiren üreticinin desteklenmesi gerekiyor. Ancak sürekli artan ithalat, üreticinin önünü keserek yapılan yatırımların boşa gitmesine yol açıyor.”
Ananasın ihracat ve ithalatına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Gürer, “2024 yılında taze veya kurutulmuş ananas ihracatı 166 ton olarak gerçekleşirken, bu ihracattan elde edilen gelir 229 bin 113 dolar oldu. Buna karşılık, 28 bin 94 tonluk ithalat için yurt dışına 10 milyon 955 bin 405 dolar ödendi. 2025 yılında ise ihracat 208 tona yükselirken, gelir 233 bin 100 dolara çıktı. Ancak ithalat 33 bin 429 tona ulaştı ve ödenen döviz 13 milyon 8 bin 411 dolar oldu. Böylece bir yıl içinde ithalat miktarı yaklaşık yüzde 19 arttı” şeklinde konuştu.
“İthal ürünler nedeniyle üretici sorun yaşıyor”
Kivi ithalatındaki artışa da dikkat çekerek, ülkenin farklı bölgelerinde kivi üretiminin artmasına rağmen ithal ürünler nedeniyle üreticilerin sorun yaşadığını ifade eden Gürer, açıklamasına şu şekilde devam etti:
“Bakanın açıklamasına göre, kivide 90 bin ton üretim bekleniyor. Karadeniz ve Batı Karadeniz’de kivi yetiştiriciliği yaygınlaşmış durumda. Buna rağmen ithalat sürüyor. 2024 yılında 3 bin 361 ton kivi ithalatı için 1 milyon 463 bin dolar ödendi. 2025 yılında ise ithalat 5 bin 356 tona yükselirken, döviz ödemesi 3 milyon 482 bin dolara çıktı. Buna göre ithalat miktarı yüzde 59, ödenen döviz ise yüzde 138 arttı. Yerli üretim potansiyeli varken yapılan ithalat, yerli üreticiyi sıkıntıya sokuyor. Ülkenin farklı bölgelerinde kivi üretimi artmışken, ithal ürünler nedeniyle üretici sorun yaşıyor. Bir kazanıp bir kaybediyor. Yerli üretici için istikrar sağlanmalıdır.
Guava armudu, mango ve mangost grubunda ihracat artsa da ithalat çok daha hızlı yükseliyor. 2024 yılında 236 ton ihracattan 3,35 milyon dolar gelir elde edilirken, 2 bin 744 ton ithalat için 4,5 milyon dolar ödendi. 2025’te ihracat yüzde 52 artarak 360 tona, gelir 4,5 milyon dolara çıktı. Ancak ithalat yüzde 79 artışla 4 bin 912 tona ulaştı ve 8 milyon doların üzerinde döviz yurt dışına gitti. Bu tablo dış ticaret açığının derinleştiğini gösteriyor. Avokadoda da benzer bir durum var. 2024’te bin 840 ton ihracatla 2 milyon dolar gelir sağlanırken, 2025’te ihracat yüzde 62 düşerek 700 tona, gelir ise 981 bin dolara geriledi. Buna karşılık ithalat yüzde 85 artarak 19 bin 560 tona çıktı, ödenen döviz 16 milyon doları aştı. Hindistan cevizinde ise ithalat miktarı düşmesine rağmen ödenen döviz arttı. 2024’te bin 551 ton için yaklaşık 530 bin dolar ödenirken, 2025’te ithalat bin 248 tona geriledi ancak döviz ödemesi 598 bin dolara yükseldi. Miktar azalıyor, maliyet artıyor.”