40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
02:00
20 Aralık 2025 Cumartesi
ERZURUM Teknik Üniversitesi (ETÜ) Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Adem Kantar, Türkiye‘de okul, aile ve sosyal yaşamda artan şiddet olaylarının endişe verici boyutlara ulaştığını belirterek, “Şiddeti azaltmak istiyorsak önce gücün ne olduğuna dair toplumsal algıyı değiştirmeliyiz. Gücü şiddet üzerinden değil, empati, sorumluluk, merhamet ve sosyal destek üzerinden tanımlamalıyız” dedi.
ETÜ Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Adem Kantar, TÜBİTAK destekli araştırma kapsamında, Türkiye genelinden 2037 katılımcıyla üç ay arayla yapılan ölçümlerle bireylerin psikolojik sağlık düzeyleri, saldırganlık eğilimleri ve toplumsal cinsiyet rollerini nasıl içselleştirdiklerini inceledi. Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. İlhan Yalçın danışmanlığında, Prof. Dr. Metin Pişkin ve Doç. Dr. Özlem Haskan Avcı’nın katkılarıyla gerçekleştirilen araştırmayı yürüten Araştırma Görevlisi Dr. Adem Kantar, çıkan sonuçların şiddetin yalnızca bireysel bir sorun olmadığını, aynı zamanda güçlü bir toplumsal öğrenme boyutu taşıdığını kaydetti. Dr. Kantar, “Trafikte, okulda, aile içinde ve yakın ilişkilerde şiddeti her alanda görüyoruz. Adalet Bakanlığı istatistikleri ve OECD verileri de Türkiye’de bireylerin kendini güvende hissetme düzeyinin birçok ülkeye kıyasla düşük olduğunu gösteriyor. Artan şiddet; aileyi, sokağı ve okul ortamlarını giderek daha güvensiz hale getiriyor. Bir bilim insanı olarak bizlerin öncelikli görevi şiddetin yalnızca sonuçlarını değil, ortaya çıkmasına neden olan psikolojik ve toplumsal süreçleri de ortaya koymak” diye konuştu.
GENÇLER GÜÇLÜ VE SERT OLMAYI ÖNEMSİYOR
Araştırmada en dikkat çekici bulgulardan birinin, gençlerin okul ortamında ‘Güçlü ve sert görünmenin’ sosyal onay kazandırdığına dair algıları olduğunu ifade eden Kantar, şunları söyledi:
“Sesini çok çıkaran, baskın davranan, korku uyandıran bireyler okul ortamında daha görünür hale geliyor ve çoğu zaman sosyal olarak ödüllendiriliyor. Bu durum, ‘Zorbalık yaparak var olma’ düşüncesini besleyen bir mekanizmaya dönüşüyor. Güçlü ve sert görünmenin gençler arasında bir statü aracı haline gelmesi, akran zorbalığını giderek artırıyor. Okul koridorlarındaki bu tür sosyal mesajlar, saldırgan davranışların normalleşmesine yol açıyor.”
KAMPÜS ORTAMINDA DA ŞİDDET
Şiddetin sadece dezavantajlı veya eğitim düzeyi düşük bölgelerde görüldüğü yönündeki yaygın algının da bu çalışmayla sarsıldığını ifade eden Kantar, üniversite gençliğine ilişkin elde edilen bulgulara dair şu bilgileri verdi:
“Toplumda genellikle şiddetin daha çok kırsal bölgelerde ya da eğitim düzeyi düşük kesimlerde görüleceği düşünülür. Oysa biz, üniversite kampüslerinde, yani görece daha entelektüel ve eğitimli bir ortamda da benzer şiddet örüntülerine rastladık. Bu da konunun yalnızca sosyoekonomik düzeyle açıklanamayacağını gösteriyor. ‘Güçlü olmalısın, lider olmalısın, hata yapmamalısın, hep başarılı olmalısın’ gibi insanüstü beklentiler, gençlerin duygu düzenleme, öz bakım ve sosyal destek becerilerini zayıflatıyor.”
ŞİDDET, ÖĞRENİLEN BİR DAVRANIŞ
Şiddetin doğuştan gelen bir özellik değil, büyük ölçüde öğrenilen bir davranış olduğuna dikkat çeken Kantar, “Gençler neyi alkışladığımızı, kimi güçlü saydığımızı çok iyi gözlemliyor. Dizilerde, sosyal medyada, sporda, günlük hayatta hangi davranışları ödüllendiriyorsak, gençler de o davranışları model alıyor. Eğer bağıran, kavga eden, korku salan kişiler alkışlanıyorsa şiddet kaçınılmaz hale geliyor” dedi.
GÜCÜN TANIMI YENİDEN YAPILMALI
Avustralya’da bir okulda 2 yıl boyunca yürütülen ve empati, merhamet, cömertlik, sorumluluk, liderlik gibi değerleri merkeze alan uygulamalar sonucunda akran zorbalığının yüzde 41 oranında azaldığını hatırlatan Kantar, Türkiye için de benzer yapıcı modellerin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Eğitimin; öğrenci, aile, öğretmen ve okul yönetimi olmak üzere dört ana paydaştan oluşan bir sistem olduğunu ifade eden Kantar, “Gücün tanımı da bu dört paydaş tarafından birlikte değiştirilebilir. Zorbalık yapan değil, zorbalığa karşı duran, mağduru koruyan, gerektiğinde okul yönetimine bildiren öğrencilerin ödüllendirildiği bir sistem kurulmalıdır. Gücü şiddet üzerinden değil, empati, sorumluluk, merhamet ve sosyal destek üzerinden tanımlamalıyız” diye konuştu.
‘NEYE ALKIŞ TUTTUĞUMUZU SORGULAMALIYIZ’
Toplumsal öz farkındalığın altını çizen Kantar, şunları söyledi:
“Toplum olarak neyi alkışladığımızı açıkça sorgulamalıyız. Alkışladığımız güç anlayışı toksik olabilir, şiddeti, zorbalığı ve suç oranlarını besliyor olabilir. Trafikte, okulda, sosyal hayatta kimi güçlü sayıyoruz? Kimi örnek gösteriyoruz? Bu soruları sormadan şiddeti azaltmamız mümkün değil. Gücün tanımını yeniden yapmalı ve sosyal normlarımızı bu yönde dönüştürmeliyiz.”
Haber: Salih TEKİN – Kamera: Oktay POLAT/ERZURUM,
ADANA’da, kentin cazibe merkezlerinden Seyhan Baraj Gölü üzerinde bulunan ve ‘Amerikan Adası’ olarak bilinen Menderes Adası’ndaki kaçak yapılar için yıkım kararı alındı. Kararı yerinde bulan vatandaşlar, bölgedeki ruhsatsız yapıların görüntü kirliliğine yol açtığını ve adadan yeterince faydalanamadıklarını belirterek, alanın daha düzenli ve temiz hale getirilmesi gerektiğini ifade etti.
Kentin cazibe merkezlerinden Çukurova ilçesi Adnan Menderes Bulvarı’na kıyısı bulunan Seyhan Baraj Gölü’ndeki Menderes Adası’nda yıllar içinde onlarca kaçak yapı inşa edildi. Genellikle kente özgü bici bici tatlısı ve salep satışının yapıldığı kaçak iş yerlerine ahşaptan yapılan eklentiler ve oturma alanları, gölün üzerine kadar yayıldı. Çeşitli dönemlerde bu işletmeler belediye tarafından yıkılmak istendi ancak bazı kişilerin silahla direnmesi ve protesto gösterileri yapması nedeniyle bu gerçekleşmedi. Aradan geçen yıllarda gölün çevresindeki bulvarlar yenilendi, yeni yollar açıldı ve çevreye lüks binalar yapıldı ancak adadaki çirkin görüntü aynı kaldı. Adadaki uyuşturucu ve asayiş olayları da tepkilere neden oldu. Emlak değeri yüksek bölgedeki ruhsatsız iş yeri sahiplerinin adaya girenleri hanutçuluk yaparak mekanlarına davet etmekte ısrarcı olmaları da şikayetleri artırdı. Adana Valiliği’nin girişimleriyle İçişleri Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı harekete geçerek bu defa kesin yıkım kararı aldı. Sayısı 50’yi aşan iş yeri sahiplerine 23 Aralık gününe kadar adayı boşaltmaları için zaman verildi. Adanın boşaltılmaması halinde kolluk kuvvetinin gözetiminde yıkım yapılacağı esnafa bildirildi. Karar, bölge halkı tarafından sevinçle karşılandı.
‘MESİRE ALANI YAPILMALI’
Bölgede yaşanan görüntü kirliliğinin giderilmesini isteyen Şahin Ulupınar, alanın kirlilikten arındırılarak adanın mesire ya da piknik alanı haline getirilmesini istediğini söyledi. Ulupınar, “Burada ciddi bir görüntü ve çevre kirliliği oluşmuş durumda. Alan, suyun içine kadar kurulan bici bici ve salep tezgahlarıyla dolmuş. Bu durum hem çevreyi kirletiyor hem de bölgenin görünümünü bozuyor. Buraların kirlilikten arındırılarak daha düzenli ve estetik bir hale getirilmesini istiyoruz. Ayrıca bazı bici bici dükkanı sahiplerinin, içme suyu hatlarını kendi işletmelerine yönlendirerek vatandaşların kullanması gereken alanları işgal ettiği görülüyor” dedi.
‘GELDİĞİMİZDE HOŞ MANZARALARLA KARŞILAŞMIYORUZ’
Adayı düzenli olarak ziyaret ettiğini belirten Samet Durmuş ise yıkım kararının doğru olduğunu söyledi. Durmuş, “Burada hem çevre kirliliği hem de görüntü kirliliği yaşanıyor. Ailemle ve arkadaşlarımla geldiğimde hoş manzaralarla karşılaşmıyoruz. Buraların daha düzenli ve tertipli olmasını istiyorum. Esnaflarımız açısından üzülüyorum ancak Adana’nın genel görünümü açısından, spor ve koşu alanları gibi düzenlemelerin yapılmasının daha doğru olacağını düşünüyorum” diye konuştu.
Tekirdağ‘ın Şarköy ilçesi açıklarında, bir tekneye eşlik eden bir yunus, cep telefonu kamerasıyla görüntülendi.
Tekneyle denize açılan bir kişi, yunusun tekneyi takip ettiğini fark ederek cep telefonu kamerasıyla o anları kaydetti.
Yunus bir süre tekneye eşlik ettikten sonra gözden kayboldu.
ABD Başkanı Donald Trump, Amerikalı astronotların 2028 yılına kadar Ay’a yeniden gönderilmesini öngören başkanlık kararnamesine imza attı.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, Trump’ın Amerikalı astronotların 2028 yılına kadar Ay’a yeniden gönderilmesini ve 2030’a kadar kalıcı bir Ay üssünün ilk unsurlarının kurulmasını öngören başkanlık kararnamesine imza attığı belirtildi.
Söz konusu kararnamenin, ABD’nin uzayda liderliğini güçlendirmeyi ve ulusal güvenlik ile ticari çıkarlarını pekiştirmeyi amaçladığı vurgulanan açıklamada, Ay yüzeyinde ve yörüngesinde nükleer reaktörlerin konuşlandırılmasının planlandığı aktarıldı.
Yeni nesil uzay teknolojilerinin hassas tarım, hava tahmini, havacılık güvenliği ve küresel geniş bant internet erişimi gibi alanlarda önemli katkılar sağlayacağı vurgulanan açıklamada, 2030’a kadar fırlatılmaya hazır bir Ay yüzeyi nükleer reaktörünün geliştirileceği kaydedildi.
Açıklamada, ABD’nin uzaydaki çıkarlarına yönelik güvenlik tehditlerinin tespit ve bertaraf edilmesine yönelik kabiliyetlerin artırılacağı ifade edilirken uzay güvenliğinin ulusal savunma ve ekonomik egemenlik açısından kritik önemde olduğu vurgulandı.
Serbest girişimciliğin gücüyle canlı bir uzay ekonomisinin geliştirilmesinin planlandığına işaret edilen açıklamada, yeni nesil uzay yeteneklerinin etkinleştirileceği kaydedildi.
Açıklamada, kararnamenin, fırlatma altyapısının güçlendirilmesi ve 2030 yılına kadar Uluslararası Uzay İstasyonu’nun yerini alacak ticari bir yol haritasının oluşturulmasıyla özel sektörün inovasyon ve yatırımlarını teşvik etmeyi amaçladığı belirtildi.
ABD Başkanı, uzay sektöründeki yükümlülükleri azaltmayı hedefleyen kararnameyi imzalamıştı
Trump, 14 Ağustos 2025’te uzay sektöründeki yükümlülükleri azaltmayı hedefleyen bir başkanlık kararnamesi imzalamıştı.
Kararname kapsamında uzay endüstrisini güçlendirmek amacıyla yetkililere fırlatma ve yeniden giriş lisanslarına ilişkin çevresel incelemeleri hızlandırma veya kaldırma talimatı verilmişti.
ABD’nin 2030 yılına kadar yeni uzay faaliyetlerini ve fırlatma sıklığını artırarak uzaydaki üstünlüğünü pekiştirmeyi hedeflediği, bu doğrultuda eski, gereksiz veya aşırı kısıtlayıcı kuralların yürürlükten kaldırılacağı belirtilmişti.
Adana‘da çeşitli suçlardan 38 yıl 7 ay 15 gün kesinleşmiş hapis cezası bulunan hükümlü yakalandı.
İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi Aranan Şahıslar Büro Amirliği ekipleri, “çocuğu kasten öldürme”, “nitelikli olarak konut dokunulmazlığını ihlal etme”, “hırsızlık”, “iş yeri dokunulmazlığını ihlal etme” ve “yaralama” suçlarından 38 yıl 7 ay 15 gün kesinleşmiş hapis cezasıyla aranan Mehmet H’yi (30) yakalamak için geniş kapsamlı araştırma başlattı.
Ekipler, firari hükümlünün merkez Yüreğir ilçesi Yavuzlar Mahallesi’ndeki bir sokakta bulunduğunu belirledi. Bölgeye giden ekipler, kendilerini görüp kaçan hükümlüyü kovalamaca sonucunda yakaladı.
Mehmet H, işlemlerinin ardından cezaevine gönderildi.