40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
02:00
21 Aralık 2025 Pazar
Filistinli uzmanlar, Gazze Şeridi’ndeki barış planı kapsamında yer alan Gazze Barış Kurulu’na katılması teklif edilirse Filistin yönetiminin karmaşık şartlarla karşı karşıya kalabileceğini düşünüyor.
Barış Kurulu, ABD Başkanı Trump’ın 9 Ekim’de açıkladığı ve 18 Kasım’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından da onaylanan 20 maddelik barış planında yer alan maddelerden biri olarak dikkati çekiyor.
Plana göre Barış Kurulu, Gazze’de ateşkes ve sonrasındaki yeniden inşa sürecinde uluslararası süreçlerin koordine edilmesinde kilit rol oynayacak. Planda ayrıca 31 Aralık 2027 tarihine kadar görev yapacak geçici bir uluslararası gücün kurulması yer alıyor.
Buna göre Gazze, Trump’ın liderliğinde yürütme yetkisine sahip Barış Kurulu’nun denetimi altında Filistinli geçici teknokrat bir hükümet tarafından yönetilecek.
Blair’in Ramallah ziyareti
Filistin Politikalar ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü Hani el-Mısri, AA muhabirine konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’ın Ramallah ziyaretine ilişkin Mısri, bu ziyaretin Gazze Barış Kurulu konusunda ABD’nin şartlarını kabul etmesi için Filistin yönetimine baskı yapılması kapsamında gerçekleştiğini söyledi.
Mısri, Barış Kurulu’nun bölgesel düzeyde olumlu karşılandığını; Gazze’deki barış gücüne katılmaya hazır ülkelerin bulunduğunu aktardı.
Kurul’un görev süresinin uzama ihtimali ve Filistinlilerin zayıflaması riski
Bunun, Kurul’daki tüm görüşlerin eşit olduğu anlamına gelmediğine dikkati çeken Mısri, şunları söyledi:
“Gazze’deki Barış Kurulu meşrutiyetini BMGK’dan alıyor olmasına rağmen dayanağı ve faaliyetlerinin denetimi BMGK’dan gelmiyor hatta faaliyetleriyle ilgili raporlar Konsey’e gönderilmiyor. Kurul’da üstün konumdaki güç ABD yönetimi, nihai karar veren de ABD Başkanı.”
Mısri, BMGK’da güvenilir uluslararası bir otorite olmadığı sürece Kurul’un görev süresinin uzatılması ihtimaline karşı uyarıda bulunarak, plan metninin uzatma olasılığına dikkati çekti.
Bu durumda Filistinlilerin bir süre kendi yönetimleri dışında kalacağını kaydeden Mısri, “bu durumun onları daha da zayıflatacağı; ABD ve İsrail planına hizmet edeceği” görüşünü dile getirdi.
Ağır şartlar
Bu konuda Filistin yönetimine dayatılan şartlara ilişkin ise Mısri, Barış Kurulu şemsiyesi altında Gazze’yi yönetecek teknokratlar komitesinin Filistin hükümeti olmasını isteyenler olduğu gibi doğrudan idarenin Barış Kurulu’nda olmasını isteyenlerin de bulunduğunu kaydetti.
Bu ikisinin birleşmesini destekleyenlerin varlığından da söz eden Mısri, söz konusu anlaşmazlığın eşit güçler arasında olmadığını, asıl üstün gücün ABD yönetimi olduğunu, onun da İsrail’in çıkarlarına hizmet edecek kararı vereceğini belirtti.
“Barış Kurulu’nun kurulmasına ilişkin karar, gerçek bir siyasi ufuk veya bir Filistin devleti taahhüdü içermiyor.” diyen Mısri, Filistin yönetimin ise katılım için belirlenen şartlara uymasının gerekebileceğini aktardı.
Mısri, netlik kazanmış anlaşmalar uygulanmazken muğlak olanların yerine getirilmesinin de pek mümkün görünmediğini dile getirdi.
Filistinli uzman, Ramallah yönetiminin Gazze Şeridi’nde rol üstlenmek istemesi halinde önüne konulabilecek şartlar arasında “esir maaşlarının durdurulması, müfredatın değiştirilmesi, İsrail’e karşı medya kışkırtmasının sona erdirilmesi, İsrail’in, Yahudi halkının devleti olarak tanınması, Tel Aviv’in BM ve uluslararası mahkemelerde takibinin durdurulması ile Filistin devletine yönelik tek taraflı tanımaların sonlandırılması” gibi maddelerin yer alabileceğine işaret etti.
Barış Kurulu konusunun karmaşıklığına dikkati çeken Mısri, başarılı olup olmayacağına dair de endişelerin bulunduğunu ifade etti.
Mısri Barış Kurulu’nun başarı kazanması durumda etkisinin Batı Şeria’ya da yansıyabileceğine işaret ederek şunları kaydetti:
“Bu yansıma da göz önüne alınırsa taşıdığı riskler büyük. Bununla birlikte Filistin meselesi meşru ve geniş uluslararası desteğe sahip. 160 ülke Filistin devletini tanıdı ve İsrail’e karşı dünya genelinde halk hareketleri yaşanıyor; bu da uluslararası direnişe güvenme fırsatı sunuyor.”
“Filistin yönetimi, Gazze’nin yönetiminde denklemde daha zayıf taraf”
Yebus Araştırma Merkezi Müdürü Süleyman Beşarat ise “Filistin yönetiminin, Gazze’nin idaresindeki denklemde daha zayıf taraf olabileceğini” söyledi.
Beşarat, “Bazı çevreler, Gazze’nin idaresine katılması karşılığında Filistin yönetimine siyasi şantaj yapmaya çalışıyor.” iddiasında bulundu.
Filistin yönetiminin Gazze’deki zayıf konumunun, 2007’de Hamas’ın Gazze’yi kontrol altına almasından bu yana bölgede etkisinin bulunmamasından kaynaklandığını söyleyen Beşarat, bu durumun, yönetimin gelecekteki rolünü bir dizi ön şart ve siyasi pazarlığa bağladığı değerlendirmesinde bulundu.
Bu ön şartların ilki olarak, Filistin yönetiminin Gazze’deki varlığının “açık ve belirgin siyasi varlık olmaması, yalnızca hizmet ve lojistik yönetimiyle ilgili idari ve yürütme görevleriyle sınırlı olması ve bölgenin geleceğine ilişkin siyasi kararları alma yetkisinin olmaması” olabileceğini söyleyen Beşarat, bir diğer ön şartın da “bazı Filistin taleplerinden, özellikle Filistin devletinin tanınmasıyla ilgili taleplerden geri adım atma girişimleriyle bağlantılı olabileceğini” belirtti.
Beşarat, “İsrail Filistin yönetiminin siyasi statüsünü bir devlet statüsüne dönüştürmeden, yalnızca yerel yönetim çerçevesinde tutmaya çalışıyor.” dedi.
Siyasi uzman Beşarat, herhangi bir idari komite veya olası Gazze yönetim hükümetinin “bu önerilere göre Filistin yönetiminin kararına bağlı olmayacağını, bunun yerine Gazze Barış Kurulu’na bağlı olabileceğini” belirterek bunun da yönetimin karar alma bağımsızlığını ortadan kaldıracağını söyledi.
Beşarat, şöyle devam etti:
“Bu ön şartlar, Filistin yönetiminin reformuyla ilgili daha önceki taleplerle örtüşüyor. Bunlar arasında seçimler, mali ve idari yolsuzluklar, yönetim yapısı ve muhtemelen belirli bir takvim çerçevesinde kapsamlı Filistin seçimlerinin yapılması yer alıyor.”
Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin simgesi İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, vefatının 89. yılında TRT ekranlarında hazırlanan özel içeriklerle anılacak.
TRT’den yapılan açıklamaya göre, İstiklal Marşı’nın yazarı, şair ve mütefekkir Mehmet Akif Ersoy‘u Anma Haftası’na özel hazırlanan içerikler, TRT ekranları ile radyolarında izleyici ve dinleyicilerle buluşacak.
Fotoğraflar üzerinden Ersoy’un yaşamındaki derin izler ve önemli dönüm noktalarının ele alındığı “Işıkla Gölgeler Arasında: Mehmet Akif Ersoy” belgeseli, yarın saat 20.30’da TRT 2’de ekrana gelecek.
Milli şairin düşünce dünyasını, “Safahat”tan seçilmiş sahneler ve alanında uzman isimlerle yapılan röportajlar eşliğinde bugüne taşıyan “Akif: İdealin Peşinde” belgeseli, 27 Aralık saat 20.30’da TRT 2’de izlenebilecek.
Ersoy’un 7 kitaptan oluşan “Safahat” adlı eserini mercek altına alan, Doç. Dr. Nuri Sağlam’ın moderatörlüğündeki “Sahaftan Sesler” programı, 22-28 Aralık’ta her gün 18.30’da TRT 2’de yayımlanacak.
“Akif” filmi TRT 1’de ekrana gelecek
Mehmet Akif Ersoy
“Rafadan Tayfa”nın Mehmet Akif Ersoy özel bölümü TRT Çocuk’ta sunulacak
TRT Çocuk’un sevilen çizgi filmi “Rafadan Tayfa”, Mehmet Akif Ersoy’a özel bölümüyle 27 Aralık saat 10.30, 15.30 ve 19.20’de TRT Çocuk ekranında izlenebilecek.
Ersoy’un bestelenmiş şiirleri, 27 Aralık saat 16.30’da TRT Radyo sanatçılarının icrasıyla “Mehmet Akif Ersoy’u Anma Konseri” programında TRT Müzik izleyicisiyle buluşacak.
TRT Türk’te yayımlanacak “Rehber” programı, 25 Aralık saat 17.00’de canlı yayınla ekrana gelecek. Milli şairin hayatı, eserleri, sanatı ve fikirlerinin ele alınacağı “İstanbul Stüdyosu” programı ise 27 Aralık saat 14.00’te canlı yayınla ekranda olacak.
“Mehmet Akif Ersoy Belgeseli” 22 Aralık saat 17.25’te TRT Kurdi’de yayımlanacak.
TRT Radyolarında da günün anlam ve önemine özel içerikler dinleyicilerle buluşacak.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca yürütülen çalışmalar kapsamında Türkiye’nin “doğal sit alanı” 28 bin 907 kilometrekareye ulaştı.
AA muhabirinin Bakanlıktan edindiği bilgiye göre, Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğünce doğal sit alanları, tabiat varlıkları, özel çevre koruma bölgeleri ve benzeri koruma statüsü bulunan diğer alanlardaki doğal değerlerin ve biyolojik çeşitliliğin tespiti, korunması, geliştirilmesi ve yönetimi için her türlü araştırma faaliyetleri yürütülüyor.
Çalışmalar kapsamında biyolojik çeşitlilik kaybını önlemek, bitki ve hayvan türleri ile bunların doğal yaşam ortamlarını muhafaza etmek, koruma alanlarında sürdürülebilir kullanımı sağlamak ve çevre koruma anlayışını geliştirmek amacıyla ülke genelinde bazı alanlar koruma altına alınıyor.
Türkiye’de sit alanları, 2011 yılına kadar birinci, ikinci ve üçüncü derece doğal sit alanları olarak üç statüde değerlendirilirken, bu alanlarda koruma ve kullanma koşulları ilke kararıyla belirleniyordu.
Tüm sit alanlarında, 2011 yılından itibaren uluslararası kriterler gözetilerek yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda bu ayrım “Kesin Korunacak Hassas Alan”, “Nitelikli Doğal Koruma Alanı” ve “Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı” olarak yeniden tanımlandı.
Alanlara ilişkin koruma ve kullanma koşulları ise 2012’de çıkarılan yönetmelik ve ilke kararlarıyla belirlendi.
1,777 kilometrekare alan “doğal sit alanı” olarak tescillendi
Bakanlığın yürüttüğü çalışmalar neticesinde, bu yıl 1,777 kilometrekarelik alanın daha eklenmesiyle Türkiye’deki “doğal sit alanı” büyüklüğü 28 bin 907 kilometrekareye ulaştı.
Ayrıca 851 kilometrekare alan “Nitelikli Doğal Koruma Alanı” ve 457 kilometrekare alan ise “Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı” olarak tescil edildi. “Kesin Korunacak Hassas Alan” sayısı ise 617’ye, büyüklüğü 443 kilometrekareye yükseldi.
Fatih’te “dur” ihtarına uymayan sürücünün kaçarken bekçiye çarpması güvenlik kamerasınca kaydedildi.
Balat Mahallesi’nde gece devriyesi atan bekçiler, bir sürücüyü durdurmak istedi.
“Dur” ihtarına uymayan hafif ticari aracın sürücüsü, bir bekçiye çarpıp kaçtı.
Hastaneye kaldırılan bekçinin sağlık durumunun iyi olduğu öğrenilirken, kaçan sürücü polis ekiplerince yakalandı.
Zanlının emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edileceği öğrenildi.
Güvenlik kamerasınca kaydedilen görüntülerde, sürücünün aracıyla kaçmaya çalışırken bekçiye çarpması yer alıyor.
(ANKARA) – Dem Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Karanlıkta bırakılmak istenen Maraş Katliamı ve 19 Aralık Cezaevi Katliamı tüm yalınlığıyla belleğimizde yaşıyor. Alevi canlarımızın eşit yurttaşlık hakkını, cezaevlerindeki zulme karşı insanlık onurunu savunduk, savunacağız” dedi.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Maraş Katliamı’nın yılı dolayısıyla sosyal medya hesabından açıklama yaptı.
Hatimoğulları, “Unutturulmak, karanlıkta bırakılmak istenen Maraş Katliamı ve 19 Aralık Cezaevi Katliamı tüm yalınlığıyla belleğimizde yaşıyor. Maraş’ta vahşice katledilen canlarımızı, cezaevlerinde diri diri yakılan devrimcileri unutmadık, unutmayacağız. İnsanlığa karşı işlenen suçlar zamanaşımı ve cezasızlık politikalarıyla yok sayılamaz. Acılarımızın ortaklığında mücadelemizi büyütecek; hiçbir katliamın karanlıkta bırakılmasına müsaade etmeyeceğiz. Alevi canlarımızın eşit yurttaşlık hakkını, cezaevlerindeki zulme karşı insanlık onurunu savunduk, savunacağız” ifadelerine yer verdi.