40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
02:00
19 Aralık 2025 Cuma
İstanbul‘da suç örgütlerine yönelik operasyonlarda gözaltına alınan 18 şüpheliden 13’ü tutuklandı.
İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü Gasp Büro Amirliği ekipleri, Kadıköy, Bakırköy, Ümraniye, Başakşehir, Üsküdar, Beşiktaş, Şişli, Sancaktepe, Küçükçekmece ve Beyoğlu ilçelerinde haraç nedeniyle iş yeri, ikametgah, hastane ve araç kurşunlanması olaylarına ilişkin çalışma yaptı.
Özel harekat ekiplerinin desteğiyle düzenlenen 4 farklı operasyonda 25 şüpheli yakalandı.
Operasyonda 4 tabanca, çok sayıda fişek, suçta kullanılan çalıntı motosiklet ve 4 bilgisayar ele geçirildi.
Gözaltındaki şüpheliler arasında bulunan 2 kadının, eylemlerde aktif rol oynadıkları ve çeşitli suçlardan kayıtlarının olduğu öğrenildi.
Ayrıca şüphelilerden 8’inin, 13 Aralık’ta Beyoğlu’nda taşınma aşamasındaki özel hastanenin kurşunlanmasına karıştığı tespit edildi.
Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen şüphelilerden 13’ü tutuklandı, 5’i adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Diğer 7 şüphelinin adliyedeki işlemleri sürüyor.
Öte yandan, şüphelilerin iş yeri, ikamet ve araçlara yönelik silahlı saldırıları güvenlik kameralarınca kaydedildi.
(TBMM) – Dem Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, TBMM’de yaptığı basın açıklamasında Meclis’te yaşanan cinsel istismarın iddia olmaktan çıktığını; çocukların beyanları, kamera kayıtları, mesajlaşmalar ve adli tutuklamalarla somutlaştığını ifade ederek, “TBMM’de yaşananlar, MESEM ve staj rejiminin çocukları nasıl yapısal bir risk alanına sürüklediğini açıkça göstermektedir. Artık gözlerimizi ve kulaklarımızı kapatamayacağımız bir dönemdeyiz. Yıllardır Meclis’i; çocukların istismar ve ihmale karşı korunması, önleyici ve koruyucu mekanizmaların oluşturulması için göreve çağırıyoruz. Ancak bugün bir kez daha görüyoruz ki atılan kimi şekli adımların ötesine geçilmemiştir” dedi.
DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, DEM Partili kadın vekiller ile birlikte Meclis lokantasında stajyer olarak çalışan mesleki ve teknik lise öğrencisi kız çocuklarının TBMM personeli tarafından istismara maruz bırakılmasına ilişkin açıklama yaptı.
Yapılan açıklamada, “stajyer” adı altında ucuz ve güvencesiz emek olarak çalıştırılan çocukların sistematik biçimde susturulduğu, korkutulduğu ve yalnız bırakıldığı ifade edildi. Basına yansıyan bilgilere göre en az dört kız çocuğunun TBMM personeli olan, aşçı ve amir konumundaki kişiler tarafından mesajlaşma uygulamaları üzerinden tacize uğradığı, sözlü ve fiziksel şiddete maruz kaldığı aktarıldı.
“Çocuklar cinsel şiddete karşı güvenli başvuru mekanizmalarına erişemiyor”
Çocuklardan birinin yaşadıklarını kurum müdürüne anlattığında kendisine “kimseye söylemeyeceksin, annen baban dahil” denildiğini ifade etmesinin, Meclis’te bir suskunluk ve örtbas düzeninin işletildiğini açıkça ortaya koyduğunu belirten Türkoğlu, dijital şiddet, sözlü ve fiziksel taciz ile cinsel istismarın münferit değil, bilinen ve tolere edilen bir gerçeklik olduğuna dikkati çekti.
Türkoğlu, bu tablonun çocukların korunması gereken bir kamusal alanda yeterli denetimden, önleyici mekanizmalardan ve bağımsız gözetimden yoksun bırakıldığını gösterdiğini vurgulayarak, MESEM ve benzeri uygulamalarla erken yaşta çalışma yaşamına dahil edilen çocukların fiilen emek gücü olarak kullanıldığını, ancak cinsel şiddete karşı özel olarak korunmadığı ve güvenli başvuru mekanizmalarına erişemediğini bildirdi.
Türkoğlu, bu olayın münferit bir vaka olmadığını belirterek, “En güvenli olması gereken bir mekanda dahi çocuk istismarı yaşanıyorsa, çocukların farklı sıfatlarla bulunduğu tüm kamu kurumlarındaki riskin boyutları ortadadır” dedi. TBMM Genel Sekreterliği’nin idari süreçlerin başlatıldığına ilişkin açıklamalarının yeterli olmadığını kaydeden Türkoğlu, “Bu çocuklar şikayet edene kadar Meclis neredeydi?” sorusunu yöneltti.
“Neden ilk refleks çocuğu korumak değil, susturmak oldu?”
Açıklamada şunlar kaydedildi:
“TBMM Genel Sekreterliği tarafından yapılan açıklamalar, idari süreçlerin başlatıldığını belirtmekle yetinmektedir. Ancak bu açıklamalar Meclis yönetiminin asıl sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Çünkü sorulması gereken temel soru şudur: Bu çocuklar şikayet edene kadar Meclis neredeydi? Neden staj yapan çocuklara yönelik özel bir koruma ve izleme mekanizması yoktu? Neden MESEM ve staj kapsamında çalıştırılan çocuklar için ayrı risk değerlendirmeleri yapılmadı? Neden çocukların başvurabileceği bağımsız, güvenli ve gizli bildirim hatları kurulmadı? Neden çocuklar, kendilerini istismar eden kişilerin amirlerine anlatmak zorunda bırakıldı? Neden ilk refleks çocuğu korumak değil, susturmak oldu?
“Cinsel şiddet; failin tekil eylemi değil, onu mümkün kılan denetimsizliğin, cezasızlığın ve kurumsal ihmalin ürünüdür”
Bugün ‘3–4 kişi tutuklandı’ denilerek dosyanın daraltılması bu soruların üzerini örtmeye yetmeyecektir. Cinsel şiddet; failin tekil eylemi değil, onu mümkün kılan denetimsizliğin, cezasızlığın ve kurumsal ihmalin ürünüdür. Bu nedenle soruşturma süreçleri; yalnızca fiili gerçekleştirenleri değil, bildiği halde bildirmeyenleri, denetim yükümlülüğünü yerine getirmeyenleri ve şiddetin üzerini örten tüm yönetsel kademeleri kapsamalıdır. Bu Meclis’te daha önce de benzer vakalar yaşanmıştır. 2018 yılında gündeme gelen cinsel taciz vakası sonrasında, kamu görevinden çıkarma dışında kurumsal bir mekanizma kurulmuş olsaydı, bugün belki de bu tabloyla karşılaşmayacaktık. Geçmişle yüzleşmeyen bir kurum, aynı şiddeti yeniden üretir. Buradan açıkça söylüyoruz:
Bu yaşananlar bir istisna değildir. Bu tablo; İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan, önleyici mekanizmaları tasfiye eden, MESEM gibi uygulamalarla çocuk emeğini yaygınlaştıran erkek egemen devlet anlayışının sonucudur. Nitekim bu Meclis’te çalışan genç bir kadın olan Saliha Ozan, tehdit altında olduğunu dile getirebileceği, korunabileceği tek bir etkili mekanizma olmadığı için katledilmiştir. Kadına yönelik şiddetin araştırıldığı bir dönemde yaşanan bu cinayet, raporların ve temennilerin kadınların yaşamını korumaya yetmediğini açıkça göstermiştir. Koruyucu ve önleyici mekanizmalar hayata geçirilmediği sürece bu Meclis’in sorumluluğu ortadan kalkmaz. Türkiye, 1932’den bu yana üyesi olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’ne hala taraf değildir. Oysa bu sözleşme, işyerinde şiddet ve tacizi açıkça tanımlayan, önleme, koruma ve yaptırım yükümlülüğü getiren bağlayıcı bir metindir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve ILO 190’a taraf olunmaması, yalnızca bir tercih değil; kadınların ve çocukların hayatına mal olan politik kararlardır. Meclis’te PTT’den kuaföre kadar her birim varken, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetle mücadeleye dair tek bir birimin olmaması ağır bir sorumluluk ihlalidir. Bu eksiklik, istismarın üzerinin örtülmesini kolaylaştırmaktadır.
“Örtbası değil hakikati ortaya çıkaran bir adalet süreci sağlanmak zorundadır”
Bu kapsamda çağrımız şunlardır:
1. Çocuklara ulaşan, onların beyanlarını esas alan, psikososyal ihtiyaçlarını gözeten, aileleriyle birlikte çalışan, Meclis hiyerarşisinden ve siyasi baskıdan bağımsız bir özel soruşturma ve izleme mekanizması derhal kurulmalıdır.
2. Failin değil mağdurun korunmasını esas alan, cezasızlığı değil hesap verebilirliği merkeze alan, örtbası değil hakikati ortaya çıkaran bir adalet süreci sağlanmak zorundadır. Bu nedenle kurulacak bağımsız ve özel soruşturma mekanizmasının yetkisi yalnızca bireysel eylemleri değil, kurumsal sorumluluğu ve bağlantılı suçları da kapsayacak biçimde tanımlanmalı, süreç kamuoyuna karşı şeffaf biçimde yürütülmelidir. 3. TBMM bünyesinde, kadınlar ve çocukları kapsayan, şiddetin her türünü içeren, açık tanımlara dayalı, önleyici ve koruyucu niteliği güçlü bir “Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddetle Mücadele ve Önleme Politika Metni” hayata geçirilmelidir. Bu doğrultuda politika metninin uygulanmasını izlemek ve denetlemek üzere, toplumsal cinsiyet eşitliği ve çocuk hakları alanında uzmanlardan, grubu bulunan tüm partilerin temsil edildiği ve alanda deneyimi olan kadın milletvekillerinin yer aldığı “TBMM Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddeti Önleme ve İzleme Birimi” kurulmalıdır. 4. İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden dönülmeli ve sözleşmenin yükümlülükleri yaşamın her alanında etkin biçimde hayata geçirilmelidir.
5. Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’ne taraf olmalı, aynı zamanda sözleşmeye dair tavsiye kararlarını iç hukuka adapte etmelidir.
6. İş yerinde şiddet ve tacizi açıkça yasaklayan, caydırıcı yaptırımlar içeren güçlü ve bağlayıcı yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır.
7. Meclis, yaşamın her alanında kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+’lara yönelen erkek şiddetini, tacizi ve istismarı önleyici kapsamlı kamu politikaları vermekle yükümlüdür. Bu konuda acil eylem planları hayata geçirilmelidir.
8. Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddeti Önleme ve İzleme Birimleri ve Politika Belgeleri Meclis öncülüğünde tüm kamu kurumlarında kalıcı mekanizma olarak hayata geçirilmelidir.”
İsrail ordusunun, işgal altındaki Batı Şeria ile Doğu Kudüs‘te aralarında çocuk ve eski tutukluların da bulunduğu 40 Filistinliyi gözaltına aldığı bildirildi.
Filistin Esirler Cemiyetinden yapılan yazılı açıklamada, İsrail askerlerinin Batı Şeria ve Doğu Kudüs‘te sürdürdüğü baskınlara ilişkin bilgi verildi.
Açıklamada, İsrail güçlerinin Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’da dün akşam saatlerinden bu yana en az 40 Filistinliyi gözaltına aldığı belirtildi.
Baskınların ağırlıklı olarak Selfit, Cenin ve Beytüllahim kentlerinde yoğunlaştığı, Ramallah, Nablus, Tulkerim ve El Halil kentlerinde de gözaltılar olduğu aktarılan açıklamada, bu esnada Filistinlilerin ailelerine karşı kötü muamelede bulunulduğu, ev ve mülklerini hedef alan kasıtlı tahrip ve yıkım eylemlerinin yapıldığı kaydedildi.
“İşgal güçlerinin bu baskınlar sırasında çeşitli bölgelerde bir dizi baskıcı politikalar izlediğini, bunların başında ise birçok kentte onlarca aileyi hedef alan sistematik saha sorgulaması politikasının geldiği” ifade edilen açıklamada, İsrail’in Ekim 2023’te Gazze’deki soykırıma başlamasından bu yana Batı Şeria’da yaklaşık 21 bin kişiyi gözaltına aldığı paylaşıldı.
(ANKARA) – Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Türkiye‘de tescilli bin 798 coğrafi işaretli ürün bulunduğunu belirterek, ” Türkiye, coğrafi işaretli ürün sayısında dünyada ikinci sırada yer alarak önemli bir başarıya imza atıyor. Anadolu’nun köklü kültürü ve eşsiz yerel değerleri bu tescillerle korunuyor ve dünyaya tanıtılıyor” açıklamasını yaptı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Türkiye‘deki coğrafi işaretli ürünlere ilişkin açıklama yaptı. İletişim Başkanlığı’nın resmi X hesabından yapılan paylaşımda, ” Türkiye, coğrafi işaretli ürün sayısında dünyada ikinci sırada yer alarak önemli bir başarıya imza atıyor. Anadolu’nun köklü kültürü ve eşsiz yerel değerleri bu tescillerle korunuyor ve dünyaya tanıtılıyor. Coğrafi işaretler, ülkemizin yerelden evrensele uzanan zenginliğini her geçen gün daha da güçlendiriyor” ifadelerine yer verildi.
Paylaşımda yer verilen infografiğe göre, Türkiye‘de tescilli bin 798 coğrafi işaretli ürün ile dünyada ikinci sırada bulunuyor. Avrupa Birliği’ndeki coğrafi işaretli ürün sayısı ise 44 olarak belirtildi. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü tarafından yayımlanan Dünya Fikri Mülkiyet Göstergeleri 2025 Raporu’na göre Türkiye dünyada, yerli patent başvurularında 10’uncu sırada. Yerli marka başvurularında altıncı sırada olan Türkiye, yerli tasarım başvurularında ise üçüncü sırada. Türk Patent dünyada ilk 20’de yer alırken, patent başvurusunda yüzde 38, 9 artış olduğu ve uluslararası kadın buluşçu oranında Türkiye’nin yüzde 26,1 ile dünya birincisi olduğu kaydedildi.
Efeler ilçesi şehir geçişi trafiğinde önemli düzeyde rahatlamaya ve seyahat sürelerinin kısalmasına neden olacak dev proje başlıyor.
Yeni Dörtyol Köprülü Kavşağı, Eski Dörtyol Kavşağı, Kadın Doğum Hastanesi Kavşağı, Işıklı Yolu Kavşağı, Bayındırlık Kavşağı ve Eski Otoyol Gişeleri Kavşağı ile Efeler’e 18 kilometre uzunluğunda yeni kuzey güney doğrultulu çevre yolu yapılması ve Tabakhane Çayı üzerindeki köprünün genişletilerek yenilenmesini içeren dev projede ihale gerçekleştirildi.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü ve Aydın Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile hayata geçecek ve yatırım maliyeti 2 buçuk milyar Türk Lirası’nı aşan projenin tümünün iki yıl içerisinde tümüyle tamamlanması bekleniyor.
Efeler İlçesine Yeni Nesil Akıllı Kavşaklar
Proje tamamlandığında Efeler şehir içi geçişi tümüyle katlı kavşak ve akıllı yeni nesil kavşaklara kavuşmuş olacak. Bununla birlikte Muğla yolu güzergahından itibaren de Zeybek Mahallesi ve Mimar Sinan Mahallesi’ne kadar Efeler’de ikinci bir ana ulaşım güzergahı ortaya çıkacak.
Başkan Çerçioğlu; Aydın Ulaşımında Çığır Açıyoruz
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu; “Aydın ulaşımında çığır açacak, trafik yoğunluğunu kalıcı bir biçimde azaltacak, ulaşımda akıllı sistemleri kullanacak bu projeleri Aydın basını ve kamuoyu ile paylaşmış, hızla uygulama projelerinin tamamlanarak yapım ihalelerini gerçekleştireceğimizi ifade etmiştik. Bugün de Karayolları Genel Müdürlüğümüz ile birlikte Efeler ilçemizin ulaşım altyapısının çehresini baştan aşağı değiştirecek olan bu projelerin yapım ihalesini gerçekleştirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Aydınımıza hayırlı uğurlu olsun” İfadelerini kullandı.
Projeleri iki yıl sonunda tamamlamayı hedeflediklerini de ifade eden Başkan Çerçioğlu; “İlk etapta bir yıl içerisinde Tabakhane Köprüsü’nü yenileyerek genişletecek ve Yeni Dörtyol Kavşağımızda hayata geçireceğimiz köprülü kavşağımızı da Aydınlı hemşehrilerimizin hizmetine sunacağız. Eş zamanlı olarak 18 kilometre uzunluğunda Kuzey-Güney Çevreyolu inşaatı ve diğer kavşaklarımızın da imalatını tamamlayarak 2 yıl sonunda Efeler ilçesinde bambaşka bir ulaşım altyapısını Aydın halkımızın hizmetine sunmuş olacağız” İfadelerini kullandı.
Bir ay içerisinde projelerin yapımına başlanacağı ifade edilirken, Söke ve Nazilli ilçelerinde gerçekleştirilecek kavşak projeleri için de çalışmaların tamamlanmak üzere olduğu bilgisine ulaşıldı.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı