40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
02:00
21 Aralık 2025 Pazar

Adana‘da Seyhan Baraj Gölü kıyısındaki kaçak yapılaşma ve işgallere karşı yıkım kararı alındı.
Merkez Çukurova ilçesi Menderes Bulvarı’nda, vatandaşlar tarafından “Amerikan Adası” olarak bilinen göl kıyısındaki yarımadada bulunan kaçak yapılaşma ve işgallere karşı ilgili bakanlıkların il müdürlükleri tarafından çalışma başlatıldı.
Bu kapsamda kaçak yapıların sahiplerine 23 Aralık Salı Günü’ne kadar işletmelerini boşaltmaları için süre verildi.
Ekipler, salı günü kaçak yapıları yıkmaya başlayacak.
Vatandaşlar kararı destekliyor
Göl kıyısında yürüyüş yapan Burcu Ceylan, AA muhabirine, yıkım kararını desteklediğini söyledi.
Kaçak yapıların hem görüntü hem de ses kirliliği oluşturduğunu belirten Ceylan, “En uygun zamanda yıkımın yapılmasını umuyoruz. Bu alanları çok fazla kullanma imkanımız olmuyordu. Bölgedeki kaçak yapılar yıkılırsa kıyı şeridini kullanırız diye umuyoruz.” şeklinde konuştu.
Emre Cender de kaçak yapıların göl kıyısında hızla yayıldığını dile getirdi.
Yıkım kararını mantıklı bulduğunu vurgulayan Cender, “Hem görüntü olarak hem de insanların burada vakit geçirmesi açısından kaçak yapıların problem olduğunu düşünüyorum.” dedi.
Amasya‘nın Suluova ilçesinde bir okulda Türkiye’nin 7 farklı bölgesindeki yöresel gıda, giysi, takı ve çeşitli eşyalar sergilendi.
Suluova Şeker İlkokulu tarafından “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” kapsamında, “Yerli Malı Yurdun Malı Paylaştıkça Çoğalmalı” proje çalışması yapıldı.
Proje kapsamında açılan sergiyi gezen, Kaymakam Şafak Gürçam, Belediye Başkanı Rıfat Uzun ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Davu öğrencilerden bilgi aldı.
Sergi 3 boyunca öğrenci ve ziyaretçilere açık kalacak.
Uzmanlar, İran‘da her yıl giderek derinleşen su krizinin temelinde, yalnızca kuraklığın değil, su yönetimi konusundaki eksikliklerin de yattığını belirtiyor.
Ülkede, tarımsal sulamada kullanılan verimsiz yöntemler, yeraltı suyunun aşırı kullanımı, şehirleşmenin artması ve iklim değişikliğinin etkileri birleşerek uzun vadeli bir su stresi yaratmış durumda.
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın, başta su krizi olmak üzere çeşitli sebeplerle başkentin güneye taşınması yönündeki açıklamaları da su stresinin siyasal yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
AA’ya konuşan uzmanlara göre, İran, hem yeraltı hem yerüstü su kullanımı bakımından ciddi bir krizli karşı karşıya kalabilir.
Ülkede su yönetiminin siyasallaştığına vurgu yapan uzmanlar, İran‘ın, suyun kullanımıyla alakalı uzun vadeli planlara sahip olmadığını dile getirdi.
İngiltere’de Wolverhampton Üniversitesi Çevresel Teknoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Yüksek Lisans Programı Direktörü Hamid Pouran, İran‘daki su krizinin hem yüzey suları hem de yeraltı suları açısından kritik boyutlara ulaştığını söyledi.
Pouran, iklim değişikliği nedeniyle İran‘da yağış rejiminin köklü biçimde değiştiğini belirterek, artan sıcaklıklar ve azalan kar yağışları nedeniyle dağlık bölgelerdeki doğal kar rezervlerinin işlevini büyük ölçüde yitirdiğini ifade etti.
“Yeraltı suyu krizi daha kritik ve daha tehlikeli”
Pouran, İran‘ın, yalnızca kısa vadeli bir kuraklıkla değil, ciddi ve yapısal bir su kriziyle karşı karşıya olduğunu belirterek, ” İran‘da hem yerüstü ve yeraltı suları ciddi baskı altında.” dedi.
Yüzey suyu konusunda “İklim değişikliği yağış biçimlerini köklü biçimde değiştirdi.” diyen Pouran, ortalama sıcaklıkların artmasıyla İran‘ın dağlık bölgelerinde kar yağışının azaldığını söyleyerek şu ifadeleri kullandı:
“Nehirleri ve barajları besleyen kademeli kar erimesi yerine, yağışlar kısa süreli ve şiddetli sağanaklar şeklinde gerçekleşiyor. Bu durum ise ani sellere, hızlı yüzey akışına ve son derece sınırlı kalan su depolanmasına ya da yeraltı suyu beslenmesine yol açıyor.”
İran‘da yeraltı suyu krizinin büyük oranda görünmemekle birlikte “daha kritik ve daha tehlikeli” olduğunu ifade eden Pouran, İran‘ın son 20-30 yılda yüzey sularındaki azalmayı yeraltı sularıyla telafi etmeye çalıştığını aktardı.
Pouran, “Birçok bölgede, önceden 40–50 metre derinlikte suya ulaşılan kuyuların bugün 250-300 metreye hatta daha derinlere açılması gerekmektedir. Bu durum, ciddi düzeyde aşırı su çekimine işaret etmektedir.” dedi.
Yönetilemeyen su krizi
İran‘da su yönetiminin giderek siyasallaştığı ve etkin biçimde yönetilemediği yönündeki eleştirilerin büyük ölçüde haklı olduğunu ifade eden Pouran, sorunun yalnızca siyasi değil, aynı zamanda “kurumsal ve yapısal bir yönü bulunduğunu” kaydetti.
Pouran, uzun yıllardır tarım sektörüne gıda güvenliği ve istihdam gerekçesiyle öncelik verildiğini belirterek, “Ancak, yeterince verimli sulama, bitki desenine ilişkin zayıf politikalar ve su tasarrufunu teşvik eden mekanizmalar etkili biçimde uygulanamadı.” diye konuştu.
Yerelde milletvekillerinin ve bölgesel yöneticilerin baskılarıyla su stresi altındaki bölgelerde yeni yerleşim alanları ve derin kuyu izinlerinin verildiğine dikkati çeken Pouran, “Mesele yalnızca siyasi değil, aynı zamanda yönetişim, eşgüdüm ve uzun vadeli planlama alanlarında yaşanan daha geniş çaplı bir başarısızlık.” ifadelerini kullandı.
Su kullanımına tüketim sınırı
İran‘ın, Umman Denizi açıklarından ülkenin iç kesimlerine su taşıma projesinin maliyet bakımından cazip hale geldiğine dikkati çeken Pouran, ancak deniz suyu arıtmanın İran‘ın “sistematik yapısal su krizine kalıcı bir çözüm sunmadığını” vurguladı.
İran‘da asıl sorunun içme suyundan ziyade suyun kullanım biçimi olduğunu söyleyen Pouran, aşırı yeraltı suyu çekiminin arazi çökmesi, obruklar ve altyapı hasarlarına yol açtığını bu yüzden suyun kullanımına ilişkin kurallar ve fiyatlandırma yoluyla tüketim sınırı getirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Pouran, “Günün sonunda, İran‘da suyun geleceği, mühendislik çözümlerinden ziyade uzun vadeli kaynak yönetimine bağlıdır.” ifadelerini sözlerine ekledi.
İran‘da kar kuraklığı
İstanbul Teknik Üniversitesi, Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü İklim ve Deniz Bilimleri Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Yusuf Aydın, İran‘da altı ana su havzasında son 45 yıl boyunca tarımsal gelişme ile iklim değişikliğinin etkileri incelendiğinde, suya bağlı temel çatışma alanlarının giderek arttığı ve su sorunlarının politik, ekonomik ve toplumsal ayrışmaları derinleştirdiğine vurgu yaptı.
Kar kuraklığının, sıcaklık artışına bağlı olarak yağışların kar yerine yağmur şeklinde gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan bir olgu olduğu hatırlatmasında bulunan Aydın, ” İran‘ın 1990’lı yılların sonlarından itibaren birçok bölgede kar kuraklığı ile karşı karşıya kaldığı anlaşılmaktadır. Artan kuraklık şiddetine rağmen İran genelinde tarım alanlarını genişletmek amacıyla, yüzey ve yeraltı suyu kaynaklarının kullanımı çok sayıda baraj ve kuyunun inşa edilmesiyle sürdürülmüştür.” şeklinde konuştu.
İran’da su krizi su yokluğundan ziyade yönetim sorunu
İran’da, kuraklığa çözüm olarak sık sık yeraltı sularına başvurulduğunu hatırlatan Aydın, “İran, son 45 yılda çeşitli havzalarda sulamalı tarımı genişletmek ve hidroelektrik enerji üretmek amacıyla 400’den fazla baraj inşa etmiş ve 100 binlerce kuyu açılmıştır. İran’da özellikle 1999-2024 yılları arasında gözlenen şiddetli kuraklık sırasında yeraltı suyu çekimi, derin ve yarı derin kuyular vasıtasıyla belirgin (dramatik) biçimde artmıştır.” dedi.
Aydın, İran’da su yönetiminin siyasallaştığı ve suyun yönetilemediği yönündeki eleştirilere katıldığını belirterek, İran’daki su yönetiminin teknik ve bilimsel bir mesele olmaktan ziyade, siyasi ve kısa vadeli önceliklerin etkisi altına girmiş bir mesele olduğunu söyledi.
Bilimsel çalışmalarının sonucunda, İran’da suyun, sürdürülebilirlik esas alınmadan yönetildiği olgusu ile karşılaştığını vurgulayan Aydın, İran’daki su krizini su yokluğundan ziyade yönetim sorunu olarak tanımladı.
Körfez ve Umman Denizi ekosistemi tehlikede
İran’ın, Umman Denizi ve Basra Körfezi’nden, beş ayrı boru hattı ile ülkenin orta kesiminde yer alan ve kuraklıkla boğuşan eyaletlere su taşımayı hedefleyen projesiyle ilgili de konuşan Aydın şunları kaydetti:
“Bu proje teknik olarak mümkün olsa da, uzun vadede İran’ın su krizine kalıcı bir çözüm sunacağını düşünmüyorum. Deniz suyunun 1.350 kilometrelik boru hatlarıyla ülkenin iç kesimlerine taşınması son derece maliyetli, enerji yoğun ve çevresel etkileri yüksek bir girişimdir. Deniz suyunun arıtılması ve geri deşarj süreçleri Körfez ve Umman Denizi ekosistemleri üzerinde ciddi baskılar yaratabilir. Özellikle tuzlu atık suyun denize geri verilmesi, kapalı ve yarı kapalı deniz sistemlerinde uzun vadeli çevresel tahribata yol açma potansiyeline sahiptir.”
???????- Yapısal sorunlar devam ediyor
İran’ın su yönetiminin iyileştirmesi amacıyla Tahran Üniversitesi bünyesinde “Su Yönetimi” adlı yeni bir fakülteyi faaliyete geçirdiğini ifade eden Aydın, su krizinin daha sık dile getirilmesine rağmen, atılan adımların büyük ölçüde sorunun nedenlerini ortadan kaldırmaktan ziyade sonuçlarını yönetmeye odaklandığı dile getirdi.
Aydın, İran’da, tarımda aşırı su kullanımı, yeraltı sularının denetimsiz çekilmesi ve suya ihtiyaç duyan sanayi tesislerinin su stresi altındaki bölgelere yönlendirilmesi gibi yapısal sorunların hala devam ettiğini ve su talebini azaltmaya yönelik kapsamlı ve bağlayıcı politikaların yeterince uygulanmadığını öne sürdü.
İran’da su yönetiminde kurumsal parçalanmışlık
İran’da su yönetiminde kurumsal parçalanmışlık ve karar alma süreçlerinin merkezi ve siyasi baskılara açık olduğu hatırlatmasında bulunan Aydın, bu baskının uzun vadeli ve bilim temelli planlamayı zorlaştırdığını belirtti.
Aydın, İran’ın su krizinin farkında olunduğunu ancak krizin ölçeğiyle uyumlu, entegre ve sürdürülebilir bir su yönetimi yaklaşımının henüz hayata geçirilemediğinin altını çizdi.
İran’ın gelecek yıllarda su krizinin artık ertelenemez bir ulusal güvenlik ve kalkınma meselesi olduğunu kabul etmesi gerektiğini vurgulayan Aydın, aksi bir durumda yeraltı sularının tükenme noktasına geleceği ve kuraklığın etkisiyle göç, tarımsal üretimde düşüş, kırsal yoksullaşma ve yerel toplumsal huzursuzlukların artabileceği uyarısında bulundu.
İsrail‘de İran istihbaratı adına casusluk yaptığı iddia edilen bir Rus’un gözaltına alındığı bildirildi.
Yerel basında çıkan haberde, İran istihbaratı adına casusluk yaptığı iddia edilen Vitaly Zvyagintsev isimli Rusyalının uzun yıllardır İsrail‘de işçi olarak çalıştığı belirtildi.
Zvyagintsev’in İran istihbaratının talebi doğrultusunda ekim ayından itibaren İsrail limanları ve buralardaki askeri gemilerin fotoğraflarını çektiği ileri sürüldü.
İran istihbaratından bir kişiyle iletişim halinde olduğu öne sürülen Zvyagintsev’e dijital yolla ödeme yapıldığı ifade edildi.
Bu ay başında gözaltına alınan Zvyagintsev hakkında “yabancı bir ajanla temas kurmak ve düşmana bilgi sağlamak” suçlamasıyla iddianame hazırlandığı kaydedildi.
İzmir Büyükşehir Belediyesinin Gaziemir ilçesinde başlattığı konut projesi ilerlemediği için evlerine kavuşamayan hak sahipleri, yolsuzluk soruşturması kapsamında açılan “kooperatif” davasında yargılanan eski CHP İl Başkanı Şenol Aslanoğlu’nun kooperatif modeline ilişkin açıklamalarına tepki gösterdi.
İş İnsanları Gaziemir Konut Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı?Ali?Alpyavuz, yaptığı yazılı açıklamada, Aslanoğlu’nun “el birliği ile güzelim modelin anasını ağladık” şeklinde ifadeler kullandığını belirtti.
Bu ifadelerin kooperatif modeliyle yaşanan mağduriyetleri örtbas ettiğini, sorumluluğu belirsizleştirdiğini ve kamu vicdanını yaraladığına savunan Alpyavuz, “Kooperatif modeli anası ağlayan model değildir. Anası ağlayan, yıllardır birikimini, umudunu ve geleceğini bu projelere bağlayan binlerce kooperatif üyesidir. Bugün hala kamuoyunda sanıkların arasındaki bürokratların, yöneticilerin ve soyut kavramların mağduriyeti tartışılırken gerçek mağdurlar bilinçli bir şekilde yok sayılmaktadır.” ifadelerini kullandı.
Alpyavuz, kooperatif üyelerinin uzun yıllardır mağduriyet yaşadıklarını, buna rağmen CHP’li milletvekillerin kendilerine ulaşmadıklarını öne sürdü.
Kooperatif meselesinin şahıs odaklı olmadığını aktaran Alpyavuz, şunları kaydetti:
“Artık yapılması gereken bellidir. Siyasi polemik üretmek değil, suçu başkalarına atmak değil, gerçekleri çarpıtmak hiç değil. Yapılması gereken kurumların kendi hatalarını açıkça kabul etmesi ve yıllardır mağdur edilen kooperatif üyelerinin zararlarını derhal ve somut biçimde gidermesidir. Her açıklama, her demeç ve her model vurgusu, mağdurların öfkesini büyütmekten ve kamu vicdanındaki yarayı derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Mağduriyetlerimizle, belgelerimizle ve taleplerimizle buradayız. Gerçekler kabul edilene kadar da susmayacağız.”