40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
02:00
19 Aralık 2025 Cuma
İSLAMABAD, 17 Aralık (Xinhua) — Pakistan’ın kuzeybatısındaki Hayber Pahtunhva eyaletinde kimliği belirsiz silahlı kişiler tarafından açılan ateş sonucu bir polis memuru ve yoldan geçen bir kişi hayatını kaybetti.
Yerel polis yetkilileri salı günü yaptığı açıklamada, yaşanan olayın eyaletin Bajaur bölgesinde kimliği belirsiz saldırganların çocuk felci aşısı yapan ekibe saldırarak bir polis memurunu olay yerinde vurduktan sonra, kendilerini kovalamaya çalışan bir sivile de ateş etmesiyle gerçekleştiğini söyledi.
Polis, saldırganların saldırıyı gerçekleştirdikten sonra olay yerinden kaçtığını belirterek, failleri yakalamak için arama çalışmalarının devam ettiğini belirtti.
Saldırı, hükümetin 21 Aralık’a kadar sürecek olan 2025’in son çocuk felci aşı kampanyasını başlatmasından bir gün sonra meydana geldi.
Saldırıyı kınayan Hayber Pahtunhva Eyalet Başbakanı Sohail Afridi, olayı insanlığa ve ulusal sorumluluğa yönelik bir saldırı diye nitelendirerek, kampanyanın hiçbir şekilde etkilenmesine izin verilmeyeceğini söyledi.
Afridi, “Çocuk felci aşısı çalışanları ve onları korumakla görevli güvenlik personeli ulusal sorumluluklarını yerine getirdi… failler adalete teslim edilecek” diye ekledi.
(ANKARA) – MHP Kayseri Milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyonu Üyesi İsmail Özdemir, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından federasyon temelli tartışmaların gündeme getirildiğini belirterek “Rum kesimi ve BM nezdinde yeniden federasyona dayalı gündemlerin işletilmesinin kabul edilebilir, makul ve geçerli hiçbir yanı yoktur” dedi.
MHP Kayseri Milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyonu Üyesi İsmail Özdemir, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, KKTC’de Kıbrıs sorununun çözümü için federasyon tezinin gündeme getirildiğini belirterek tepki gösterdi. Özdemir, şunları kaydetti:
“KKTC’de gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından göreve gelen şahsın pazarlanması merasiminden hemen sonra Rum kesimi ve BM nezdinde yeniden federasyona dayalı gündemlerin işletilmesinin kabul edilebilir, makul ve geçerli hiçbir yanı yoktur. Yıllardan bu yana Türkiye‘nin adadaki garantörlük haklarının kaldırılması, dolayısıyla adadaki Türk varlığının teminatı olan Türk ordusunun mevcudiyetini tartışmaya açmaya yeltenen zihniyet yeniden peydahlanmış, kamuoyunun malumu olmuştur. Üstelik mütecaviz girişimler Doğu Akdeniz eksenli şekillenen ve bekamıza yönelik açıktan tehdit oluşturan İsrail-Yunanistan-GKRK üçlü girişimleri ile hız kazanmıştır.
Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin, seçimlerin hemen ardından ilan ettiği üzere, ‘KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır’ çağrımızın ne kadar isabetli olduğunu açıkça göstermektedir. Kim ne yaparsa yapsın Kıbrıs Davamız da, Kudüs Davamız da hedefine mutlaka ulaşacaktır. Kıbrıs, ENOSİS ve Siyonizm terörizmine, soykırımına, barbarlığına, kumpaslarına ve en önemlisi işbirlikçi zihniyetine kurban edilemez.”

ANKARA Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) Genel Müdürü Memduh Aslan Akçay, “Ölü hacimde çok ciddi suyumuz var bizim; yaklaşık 120-130 milyon metreküp suyumuz var. Bu sudan şu anda bile 500 bin metreküp civarında alıyoruz. Bize en az 200 gün gider. Ama bu; ‘Elimiz rahat, 2026’yı da geçeriz’ anlamına gelmiyor” dedi.
ASKİ Genel Müdürü Akçay, Çamlıdere Barajı’nda barajlardaki doluluk oranlarına ilişkin açıklamada bulundu. Akçay, burada 110 milyon metreküp civarında su bulunduğunu belirterek, “Bu ciddi bir miktarda su anlamına geliyor. Çamlıdere Barajı’nda yaklaşık 400-500 milyon metreküp su olduğunda; ‘Burada çok ciddi su var’ diyoruz. Bunun yüzde 20’si hatta daha fazlası, ‘ölü hacim’ dediğimiz aslında su alma yapısının altında kalan kısım. Burada herhangi bir sorun yok. Sadece suyu kendi cazibesiyle kanala aktaramıyoruz. Onu aktarabilmek için de bir sistem kurulması gerekiyor. Bu sistemde yüzer platformlar vasıtasıyla, dikey milli pompalarla suyu alttan alıyoruz ve yukarıdaki su alma yapısının içerisine boşaltıyoruz. Oradan da tünele girip Ankara‘ya su geliyor” dedi.
‘2 GÜN İÇİNDE BİRİNCİ PLATFORMU DEVREYE ALACAĞIZ’
Barajdaki 110 milyon metreküp suyun Ankara için önemli bir rezerv olduğunu işaret eden Akçay, “Özellikle kurak dönemlerde başvurulan rezervlerden bir tanesi bu. Nitekim 2007-2008 döneminde yaşanan kuraklıkta da bu sistemin benzeri kurulmuş ve buradan ölü hacimden ciddi miktarda su alınarak, Ankara’nın su ihtiyacı karşılanmaya çalışılmış. Ancak 2007-2008 yıllarında yapılan bu platform, işi bittikten sonra ne yazık ki düzgün bir şekilde toparlanıp, bakımı yapılıp kenara konulmamış. İhtiyaç duyduğumuzda, bu eski altyapıyı aradığımızda çoğunu bulamadık. Oradan buradan araştırdık, bulabildiklerimizden onarımını yapabildiğimizi, kullanabildiğimizi getirdik. Onları devreye almak üzere burada bağladık. Diğerlerini de ihale yapmak suretiyle bu şekilde imalatlarını tamamladık. 2 gün içerisinde birinci platformu, daha sonra bir hafta içerisinde de ikinci platformu devreye alacağız. Ancak aldığımız birinci platform bile şu anda Ankara’nın ihtiyacı olan suyu karşılamakta bize yeterli suyu verecek. Ankara’yı diğer illerden ayıran özellikler var. Bunlardan bir tanesi, ölü hacimde çok ciddi suyumuz var bizim; yaklaşık 120-130 milyon metreküp suyumuz var. Bu sudan şu anda bile 500 bin metreküp civarında alıyoruz. Bize en az 200 gün gider. Ama bu; ‘Elimiz rahat, 2026’yı da geçeriz’ anlamına gelmiyor” diye konuştu.

Trakya Üniversitesi Göç ve Mübadele Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Hacer Ateş, Bulgaristan‘dan ana yurda yaşanan göçlerin, Bulgaristan‘daki Türk nüfusunu önemli oranda azalttığını söyledi.
Trakya Üniversitesinde 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü etkinlikleri kapsamında ” Bulgaristan‘dan Türkiye’ye Göçün Sosyal, Tarihsel ve Kimlik Boyutları” konulu panel düzenlendi.
Panelin açılışında konuşan Doç. Dr. Hacer Ateş, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun göç ve göçmen konularına dikkati çekmek amacıyla aldığı kararla, Uluslararası Göçmen İşçiler ve Ailelerinin Haklarının Korunmasına Dair Konvansiyon’un kabul edildiği 18 Aralık 1990 tarihine atfen, 18 Aralık’ın 2000 yılından itibaren Uluslararası Göçmenler Günü olarak ilan edildiğini hatırlattı.
Göç ve göçmenlik konularında kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik etkinlikler düzenlediklerini belirten Ateş, Bulgaristan‘dan Türkiye’ye yaşanan göçün Türk milletinin hafızasında derin izler bıraktığını ifade etti.
Göçler 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’yle başladı
Bulgaristan‘dan Osmanlı döneminde başlayan göçte ilk büyük dalgasının 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sırasında yaşandığını anlatan Ateş, “Bu ilk büyük göç hareketi, kayıtlara 93 Muhacereti olarak geçmiştir. Balkan Savaşları sonrası da göç olayları devam etmiştir. 1912-1913 Balkan Savaşları’nda yaşanan asimilasyon politikaları, yağma, talan, ırza geçme ve toplu katliamlar yüzlerce Türk’ü topraklarından etmiştir. Bu göçler, Bulgaristan‘da önemli bir demografik değişime yol açmıştır. Bulgaristan‘da 1876’da nüfusunun yüzde 50’si Türklerden oluşuyorken, bu oran 1926’da yüzde 10’a kadar düşmüştür.” diye konuştu.
Ateş, Bulgaristan‘dan ana yurda göçlerin Cumhuriyet döneminde de sürdüğünü belirtti.
Göçlerin 1923-1949, 1950-1951 ve 1969-1978 yılları arasında farklı dalgalar halinde gerçekleştiğini dile getiren Ateş, bu süreçlerin temelinde Bulgaristan yönetiminin Türklere yönelik baskıcı ve yıldırıcı politikalarının bulunduğunu vurguladı.
Son toplu göçün 1989 yılında yaşandığını hatırlatan Ateş, şunları kaydetti:
“Homojen bir Bulgar milleti meydana getirmeyi hedefleyen dönemin Bulgar yönetimi, Türk nüfusa karşı Türkçe konuşma ve dini ibadetlerini yerine getirme yasağı da dahil olmak üzere pek çok yasak uygulamıştır. 1984’ten itibaren şiddeti gittikçe artan baskı ve zulüm politikası 1989’a kadar sürmüştür. Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın, 1989 Haziran’ında yaptığı ‘Türkiye’nin kapılarının göçmenlere açık olduğu’ yönündeki konuşması, Bulgaristan’dan Türkiye’ye kitlesel bir göçü başlatmıştır.”
Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Tan da 1989 yılında yaşanan zorunlu göç hadisesinin derin acılara yol açtığını dile getirdi.
Diğer konuşmacı Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Neriman Hocaoğlu da Bulgaristan’dan Türkiye’ye yaşanan göç sürecinin sosyal, tarihsel ve kimlik boyutuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
(ANKARA) – Gezi Parkı hükümlüsü Tayfun Kahraman’ın eşi Meriç Demir Kahraman, Anayasa Mahkemesi‘nin (AYM) ara kararına ilişkin, “Biz bir iltimas değil, sadece tüm vatandaşlar olarak uymakla yükümlü olduğumuz yasaların uygulanmasını istiyoruz. Resmi Gazete’de yayınlanmış olan Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmasını istiyoruz. Eşim Tayfun Kahraman’ın ihlal edilen adil yargılanma hakkının ve sağlıklı yaşam hakkının teslim edilmesini istiyoruz” dedi.
Meriç Demir Kahraman, AYM’nin ara kararına ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yaptı. Kahraman, şu ifadeleri kullandı:
“Bugün kamuoyuna yansıdığı üzere Anayasa Mahkemesi, ikinci başvurumuzun tedbir talebini değerlendirerek bir ‘ara karar’ aldı. İkinci başvurumuza dair Anayasa Mahkemesi’nin ‘esas kararını’ ivedilikle beklemeye devam ediyoruz. AYM’nin bugünkü ara kararında ‘sağlık koşulları yönünden tedbir taleplerimizi kabul etmiştir.’ Tayfun’un tahliyesi ise ‘sağlık koşulları nedeniyle değil AYM tarafından adil yargılama hakkı birden çok hususta ihlal edildiği kararının doğal sonucu olarak’ gereklidir.
Maalesef, Tayfun geçtiğimiz hafta sol bacağında başlayan uyuşma ve güç kaybı nedeniyle Marmara Kapalı Cezaevi’nden bugün Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne sevk edilmiştir. Durumunun netleşmesi ise ancak haftaya planlanabilen detaylı tetkikler ve MR çekimi sonrası mümkün olacak. Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yargılama kararının uygulanmamasının çok acı ve çok gerçek sonuçlarını yaşıyoruz. Bu mesele, hukuki ya da siyasi olmanın çok ötesinde, insani olarak da kabul edilemez hale gelmiştir.
Biz bir iltimas değil, sadece tüm vatandaşlar olarak uymakla yükümlü olduğumuz yasaların uygulanmasını istiyoruz. Resmi Gazete’de yayınlanmış olan Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmasını istiyoruz. Eşim Tayfun Kahraman’ın ihlal edilen adil yargılanma hakkının ve sağlıklı yaşam hakkının teslim edilmesini istiyoruz.”