40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
02:00
20 Aralık 2025 Cumartesi
KUALA LUMPUR, 19 Aralık (Xinhua) — Malezya’da yaşanan sel felaketi nedeniyle perşembe günü itibarıyla 13.000’den fazla kişi yerinden oldu.
Malezya Sosyal Yardım Bakanlığı’ndan perşembe günü yapılan açıklamada yerel saatle 21.00 itibarıyla afetzedelerin 6 eyaletteki 103 sel yardım merkezine yerleştirildiği belirtildi. Pahang’ın sellerden en fazla etkilenen eyalet olduğu bildirildi.
Başbakan Enver İbrahim, afet yönetim planlarını uygulamaya koyduklarını söyledi.
Enver, “Durumu yakından izlenmeye devam edeceğiz ve yardımları mümkün olduğunca verimli ve hızlı şekilde ulaştıracağız” ifadelerini kullandı.
Meteoroloji departmanı, olumsuz hava koşullarının devam edeceği konusunda uyarılar yayımladı.
(ANKARA) – Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar ile dün yaptığı görüşmede, Türkiye’nin Kıbrıs konusunda BM öncülüğünde yürütülen mevcut sürece desteğini yineledi. Fidan, Ada’da ileriye dönük en gerçekçi yolun iki devletin yan yana varlığı olduğunu vurguladı.
Diplomatik kaynaklara göre, Holguin, 11 Aralık’ta Kıbrıs Türk lideri Tufan Erhürman ve Rum lider Nikos Hristodulidis ile gerçekleştirdiği üçlü görüşmenin ardından BM’nin değerlendirmeleri hakkında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a bilgi verdi.
Görüşmede Fidan, Ada’daki taraflar arasında işbirliği kültürünün geliştirilmesini ve güvenin yeniden tesis edilmesini hedefleyen mevcut BM sürecine Türkiye’nin desteğinin sürdüğünü ifade etti. Fidan, kalıcı ve sürdürülebilir bir diplomatik ilerleme için güven artırıcı önlemler ile pratik işbirliğinin hayati önem taşıdığını yineledi.
Fidan, Rum tarafının uzun süredir değişmeyen uzlaşmaz tutumu ışığında, Kıbrıs meselesinde en gerçekçi çözüm yaklaşımının Ada’daki iki devletin barış içinde yan yana varlığı olduğunu dile getirdi.
BM öncülüğündeki çabalar, Aralık ayında yapılan üçlü toplantının ardından yeniden ivme kazanırken, görüşmelerde güven artırıcı önlemler ve önümüzdeki aylarda daha yapılandırılmış temasların mümkün olup olmadığı üzerinde duruluyor.
EGE Üniversitesi (EÜ) Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şerafettin Aşık, suyun yüzde 79’unun kullanıldığı tarım sektöründe kuraklıkla mücadelede yağmur suyu hasadının önem arz ettiğini belirterek, “En iyi su hasadı deposu topraktır. Topraktaki mevcut nemi tutmak da su hasadıdır” dedi.
Kuraklık ve yağış azlığı nedeniyle su kaynakları her geçen gün azalıyor. Suyun büyük çoğunluğunun kullanıldığı tarım sektöründe kuraklıkla mücadele ve sürdürülebilir üretim için su kaynaklarının etkin kullanımı, yağmur suyu hasadı ve kısıntılı sulama yaklaşımları, tarımın geleceği için önem arz ediyor. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şerafettin Aşık tarafından İzmir’de zeytin ağaçları üzerinde yürütülen ‘Akıllı Dijital Toprak Nem Sensörleriyle İzlenen Farklı Yağmur Suyu Hasat Yöntemlerinin Sürdürülebilir Zeytin Üretiminde Kullanılabilme Potansiyelinin Toprak ve Bitki Özellikleri ile Sosyoekonomik Açıdan Değerlendirilmesi’ projesiyle yağan yağmur suyu hem çatıdan hem de topraktan hasat ediliyor.
Türkiye’de ve İzmir’de su sıkıntısı yaşandığını, kısıtlı su kaynaklarının yüzde 79’unun tarımda kullanıldığına dikkati çeken Prof. Dr. Aşık, bu durumun artık sürdürülebilir olmadığını kaydetti. Prof. Dr. Aşık, “Tarımda su kullanımını ne kadar düşürürsek sanayiye ve evsel kullanımına da o kadar su tahsis etmiş olacağız, barajlarımızdaki suyu da daha çok tutmuş olacağız. Su kaynaklarımız tarımda yoğun kullanılıyor. Bunu azaltmamız lazım” dedi.
‘GÖKTEN YAĞANI TUTMAMIZ LAZIM’
“Yer altı suyu kenara koyduğunuz bir para gibidir, hemen harcanmaz, yastık altıdır” diyen Prof. Dr. Aşık, şöyle devam etti:
“Maalesef bugün yastık altında ne varsa kullanılıyor. Yer altı suyu stratejik sudur, en son başvurulur. Maalesef izinsiz kuyular var. Geçmişte yer altı suyu çok daha yüzeydeydi, bugün 200-300 metrelerde. En büyük sıkıntılardan biri eğer bulunduğunuz lokasyonun denizle bağlantısı varsa yer altı suyuna tuzlu su girişidir. Tuzlu su yer altı suyuna karıştığı andan itibaren artık o suyu kurtarma şansınız yok. Yağmur yağdı yağacak diye gök kubbeyle uğraşmaya gerek yok. Gökten yağanı tutmamız lazım.”
‘TOPRAKTAKİ MEVCUT NEMİ TUTMAK DA SU HASADIDIR’
Hayata geçirdikleri yağmur suyu hasadı projesiyle yağan yağmurları bitkilere sunmayı amaçladıklarını aktaran Prof. Dr. Aşık, “Bunlardan en önemlisi su hasadı. Su hasadı sadece tanklar ya da yer altına açacağınız kuyu veya sarnıçlarla olmaz. En iyi su hasadı deposu topraktır. Topraktaki mevcut nemi tutmak da su hasadıdır. Sadece tanklarla, depolarla su hasat edilir gibi yanlış bir algı oluşmasın” dedi.
Projede hem topraktan hem de çatılardan suyun hasat edildiğini söyleyen Prof. Dr. Aşık, “İzmir’in yağışlı mevsimi olan ekimden mayısa kadar olan dönemde yağan yağmurları çatıdan hasat ediyoruz. Depolarda biriktiriyoruz, depolardan damla sulama sistemine, oradan da ağaçlarımıza veriyoruz” diye konuştu.
Projede çiçeklenme, tomurcuklanma, çekirdek sertleşmesi, olgunlaşma/meyve renk dönüşümü olmak üzere 4 önemli dönemde zeytin ağaçlarını sulayarak yaşatacaklarını aktaran Prof. Dr. Aşık, “Toprakta ne kadar eksik varsa sensörlerle ölçeceğiz, suyu tanktan alacağız, damla sulamaya ağaçlara vereceğiz. Diğer yöntemler de yağan yağmur suyunu bahsettiğimiz maddelerle toprak içinde tutacağız” ifadelerini kullandı.
‘GÖKTEN YAĞAN BİR DAMLA SUYU BOŞA AKITMAYIN’
Üreticilere tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Aşık, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gökten yağan bir damla suyu boşa akıtmayın. Yağan her yağmur suyu hasat edilebilir. Hayvancılık yapıyorlarsa damlarında, ahırlarındaki çatılarda bütün sular hasat edilebilir, maliyetli değil. Çiftçiler traktörleriyle, kepçeleriyle bahçelerine yağmur suyu deposu yapabilirler. Mutlaka malçlama yapılmalı, malçlamayla yüzde 30 civarında su tasarrufu yapabilirler. Topraktaki nemi muhafaza edebilirler. Sulamada damla sulama yöntemini kullanmalılar. Dijital sulama teknolojilerini kullanılmalılar.”
(ANKARA) – CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, kara para aklama iddialarıyla medya kuruluşlarına yönelik el koyma ve kayyum atama uygulamalarının siyasi, hukuki ve demokratik sonuçlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasını istedi. Bulut, ” Demokrasi, basın susturularak korunamaz; hukuk devleti ise keyfi kayyum rejimiyle inşa edilemez. Meclis’in görevi, yürütmenin medya üzerindeki bu açık tahakküm girişimini görmezden gelmek değil, aksine tüm boyutlarıyla ortaya koymaktır” dedi.
CHP Medya ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, kara para aklama iddialarıyla medya kuruluşlarına yönelik el koyma ve kayyum atama uygulamalarının siyasi, hukuki ve demokratik sonuçlarının araştırılması amacıyla Meclis Araştırması açılmasını istedi. Bulut, yaptığı yazılı açıklamada “Demokrasi, basın susturularak korunamaz; hukuk devleti ise keyfi kayyum rejimiyle inşa edilemez. Meclis’in görevi, yürütmenin medya üzerindeki bu açık tahakküm girişimini görmezden gelmek değil, aksine tüm boyutlarıyla ortaya koymaktır. Haber yapmanın suç, eleştirinin terör faaliyeti, kamu yararını gözetmenin ‘devlet aleyhine faaliyet’ olarak yaftalandığı bu iklimde, basın özgürlüğünden söz etmek artık mümkün değildir. Bu durum yalnızca gazetecilerin değil, halkın haber alma hakkının da açıkça gasbedilmesi anlamına gelmektedir” ifadelerini kullandı.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yürütme organı fiilen ülkenin en büyük medya patronu haline gelmiştir”
Son dönemde yürütülen soruşturmaların, medya kuruluşlarının kara para aklama operasyonları için hedef seçildiğine işaret ettiğini kaydeden Bulut’un açıklaması şöyle:
“Kara para aklama iddiaları gerekçe gösterilerek, aralarında Gain Medya, Flash Haber, Ekotürk, Habertürk, Show TV ve Bloomberg HT’nin de bulunduğu çok sayıda büyük medya kuruluşu Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilmiş ve bu kuruluşlara kayyum atanmıştır. TMSF’nin kontrolüne geçen medya kuruluşları dolayısıyla da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yürütme organı fiilen ülkenin en büyük medya patronu haline gelmiştir.
Medya kuruluşlarının kara para operasyonlarının odağı haline gelmesinin de devlet kontrolündeki medya grubunun sürekli büyümesi de demokratik bir hukuk devletinde kabul edilmesi mümkün değildir. Kara para ile mücadele adı altında medya kuruluşlarının ‘kamulaştırılır’ gibi yönetimlerinin ele geçirilmesi, basının siyasal iktidara teslim edilmesi anlamına gelmektedir. Basının kara paraya teslim olmuş görüntüsü demokrasimize, basın ve ifade özgürlüğüne geri dönülemez zararlar verecektir.”
“İnceleme ve denetim görevlerini sağlıklı şekilde yerine getirilip getirilmediği incelenmelidir”
Halkın haber alma hakkı ve basın özgürlüğüne ağır bir müdahale oluşturan sürecin, tüm yönleriyle araştırılmasının TBMM’nin öncelikli görevi olması gerektiğini belirten Bulut, şunları kaydetti:
“Bu kapsamda; medya kuruluşlarının el değiştirme süreçlerinde sorumluluğu bulunan kamu kurum ve kuruluşlarının inceleme ve denetim görevlerini sağlıklı şekilde yerine getirilip getirilmediği incelenmelidir. Ayrıca, basın medya kuruluşlarının el değiştirmesinde, devlet yönetiminde görevi bulunan kişilerin de etkili olduğu yönündeki iddiaların da yanıtlanması gereklidir. Anayasa’nın 26’ncı ve 28’inci maddeleri açıkça ifade ve basın özgürlüğünü güvence altına almasına rağmen, milyonlarca yurttaşın haber alma hakkı, yürütmenin keyfi tasarruflarıyla gasp edilmektedir. Yargı süreçlerinin şeffaflıktan uzak yürütülmesi, kayyum atamalarının siyasi talimatlarla gerçekleştirildiği yönündeki güçlü kanaati daha da pekiştirmektedir. Medya kuruluşlarına el koyma ve kayyum atama kararlarının hangi somut delillere ve hangi bağımsız yargı kararlarına dayandığının, TMSF’nin yayın politikalarına doğrudan ya da dolaylı biçimde müdahale edip etmediğinin, bu uygulamaların basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü ve halkın haber alma hakkını nasıl ve ne ölçüde ortadan kaldırdığının, kara para ile mücadele söyleminin, muhalif veya bağımsız medyayı susturmanın bir aracı olarak kullanılıp kullanılmadığının açığa çıkarılması zorunludur.”
Bulut, TMSF’ye devredilen medya kuruluşlarında çok sayıda basın emekçisinin çalıştığını da kaydeden Bulut, bu basın emekçilerinin devir sonrası ekonomik ve sosyal haklarının korunmasının, çalışma koşullarının olası olumsuz durumlardan etkilenmemesinin sağlanmasının önemli olduğunu kaydetti. “Casusluk” iddiasıyla TELE 1’in TMSF’ye devri sonrasında görülen manzaranın, basın emekçileri yönünden olumsuz bir tabloya işaret ettiğini söyleyen Bulut, yine TMSF’nin devir sonrasında medya kuruluşlarının faaliyetlerini siyasi kaygılardan uzak, bağımsız ve çalışanlarının hak ve refahını önceleyen bir anlayışla yürütüp yürütülmediğinin incelenmesinin de yerinde olacağını belirtti.
SİVAS’ın Divriği ilçesinde UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan 797 yıllık Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nda kapsamlı restorasyon sonrası zemine yerleştirilen aydınlatma sistemi, tarihi esere geceleri ayrı bir güzellik kattı.
Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde 1228 yılında Süleyman Şah oğlu Ahmet Şah ile eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılan ve 9 yıllık restorasyon sürecinin sona ermesi ile geçen yıl mayıs ayında yeniden ibadete ve ziyarete açılan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, mimari özellikleriyle ilgi çekiyor. Cami ve darüşşifadan ibaret, İslam dünyası tarihinde eşi benzeri olmayan külliyenin taç kapılarının mimarı ve heykeltıraşı olan Ahlatlı Hürrem Şah, motif dünyasına getirdiği yenilikler, mimari tasarım dehası olması ve özellikle kıble kapısındaki cennet kapısı tasarımı ile 12-13’üncü yüzyılda İslam sufizmi sanat alanındaki temsilcisi olarak gösteriliyor.
‘AHENK VE DENGE’ İŞÇİLİĞİ
1985 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan eser, uzaktan bakıldığında simetrik olduğu düşünülen, fakat özünde asimetrik olan bezemelerde yer alan on binlerce motifin hiçbirinin bir daha kendini tekrar etmemesi özelliğini taşıyor. Bu özellik, kainattaki farklı varlıkların ahenk ve denge içinde olduklarının taşa nakşedilmesi anlamına geliyor. Mimari üslubu, süsleme ve örtü sistemlerinin denge ve uyumlu tasarımıyla önem kazanan yapı, dünyada görülmeye değer eserler listesinde de yer alıyor. Evliya Çelebi’nin de ziyaret ettiği ve ‘Methinde diller kısır, kalem kırıktır’ ifadelerini kullandığı eser, ‘Anadolu’nun El Hamrası’ olarak da nitelendiriliyor.
IŞIKLAR ALTINDAKİ NADİDE ESER
Camide yapılan kapsamlı restorasyon sonrası zemine yerleştirilen aydınlatma sistemi, tarihi esere geceleri ayrı bir güzellik kattı. İlçenin hakim noktasında yer alan tarihi eser, gece görünümü ile de kendisine hayran bırakıyor. Başta kapılar ve sütunlarda olan, Ahlatlı ve Tiflisli ustaların ellerinden çıkan taş işçiliğinin en nadide ve ince örneklerini yansıtan motifler, aydınlatmada kullanılan ışığın yansımaları ile masalsı bir görüntü ortaya çıkarıyor. Güneşin batışı sonrası devreye giren aydınlatma sistemi, gece ziyaretçilerine ve fotoğraf meraklılarına unutulmaz kareler yakalama fırsatı sunuyor.
‘BURANIN HER ANINI YAŞASINLAR’
Caminin gönüllü mihmandarlarından Mustafa Yıldırım, “Anadolu’nun El Hamra’sı Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, buranın her anı ayrı bir güzeldir. Gece de ayrı bir güzelliğe bürünüyor. Buraya gelen turistler, eğer otellerde kalıyorsa, gece gelip ışık ambiyansını görmek için burada bekliyor ve fotoğraf çekiyorlar. Ayrı bir güzellik katıyor. Camiye yapılan muhteşem aydınlatma ile burada ayrı bir güzellik var. Taş kıvrımlarının arasına ışık yansıdığı zaman çok güzel oluyor. Buraya gelen ziyaretçiler sadece fotoğraf çekip, gitmesinler. Buranın her anını yaşasınlar” dedi.
Haber-Kamera: Eraydın AYTEKİN-Hüsnü Ümit AVCI/SİVAS,