DOLAR

40,2607$% 0.13

EURO

46,7252% 0.08

STERLİN

53,9495£% 0.21

GRAM ALTIN

4.319,39%0,53

ONS

3.335,86%0,37

BİST100

10.219,67%-0,06

İmsak Vakti a 02:00
Kayseri PARÇALI AZ BULUTLU 30°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

19 Aralık 2025 Cuma

    DİĞER YAZARLARIMIZ

      İzmir Sağlık Platformu’ndan Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ne İlişkin: “Performansa Dayalı Kesintiyi Kabul Etmiyoruz”

      0

      BEĞENDİM

      ABONE OL

      (İZMİR) – İzmir Aile Hekimleri Derneği Başkanı Başkanı Muhteber Çolak, Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ne ilişkin, “Bu yönetmelikle hedeflenen, biz sağlık emekçilerinin daha az ücretle, daha ağır şartlarda çalıştırılmasıdır” dedi.

      Platform adına açıklamayı okuyan Aile Hekimleri Derneği Başkanı Başkanı Muhteber Çolak Sağlık Bakanlığı’na çağrıda bulunarak, “Performansa dayalı olmayan, emekliliğe yansıyan, emeğimizin tam karşılığı olan, tüm insani ihtiyaçlarımızı rahatça karşılayabileceğimiz, tek kalem ücret istiyoruz” dedi.

      İzmir Sağlık Platformu tarafından, “sağlık alanında yaşanan sorunlar ve Aile Hekimliği Ödeme Yönetmeliği’nin yaşattığı mağduriyetlere” ilişkin İzmir Tabip Odası’nda “Performansa Dayalı Ücret Kesintisini Kabul Etmiyoruz” başlıklı basın açıklaması düzenlendi.

      İzmir Aile Hekimleri Derneği Başkanı Başkanı Muhteber Çolak, platform adına yaptığı açıklamada, sistemin sağlık çalışanlarını ve vatandaşları tükettiğini belirtti. Çolak, şunları kaydetti:

      “Aile Sağlığı Merkezleri’nde işler iyiye gitmiyor. Hem biz sağlık çalışanları için hem de hizmet verdiğimiz halkımız için durum vahim. Sağlık Bakanlığı sorunlarımıza kulak vereceğine bizlere cezalar vererek ve performans adı altında kesintiler yaparak artık sağlık sistemini yönetemez hale geldi. Sağlık Bakanlığı, Aile Hekimliği Ödeme Yönetmeliği’ni itirazlarımıza rağmen hayata geçirdi. Aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanlarına performansa dayalı ödeme ve ücret kesintisi yapan, ‘eziyet yönetmeliği’ olarak adlandırdığımız yönetmelik karşısında bir yıla aşkındır sürdürdüğümüz mücadeleye kayıtsız kalan yeni sorunlar getiren Sağlık Bakanlığı’na sesleniyoruz: Dayatmalarınızı kabul etmiyoruz.

      “Son bir senede ücretimizden kestiğiniz parayla ne yaptınız?”

      Aşı, bebek izlem, gebe izlem, aile sağlığı birimine başvuru yapan nüfus sayısı, kronik hastalık takibi, muayene başvuru sayısı, antibiyotik yazma oranı, ağrı kesici yazma oranı, mide ilacı yazma oranı ve memnuniyet anketi üzerinden yapılan değerlendirmeler ve her ay yeni eklenen çeşitli kalemlerden oluşan kriterler bizlerin iş yükünü artırarak tükenmemize neden olmaktadır. Yaptığımız işler sadece sayısal bir istatistikten ibaret olarak yansıtılarak ve aldığımız tüm ücretin yüzde 60’ını kaplayan bu performans ödemesi, ücret vermek değil, ücret kesmek üzerine kurguladığınızı görüyoruz bunu kabul etmiyoruz. Ebe, hemşire arkadaşlarımızdan tavan ödemesine takıldı bahanesiyle, aile hekimlerinden bordro verilerini gizleyerek aile hekimliği birimine hastane başvurusu çok oldu diyerek yüz milyonlarca lira kesinti yaptınız. Sağlık Bakanı’na buradan sesleniyoruz ve soruyoruz; son bir senede bizim ücretimizden kestiğiniz parayla ne yaptınız?

      “Hastalıkların tanısını koyuyoruz, tedavisini yapamıyoruz”

      Bir sabah uyanıyorsunuz ve tüm aile hekimliği çalışanlarına bağışıklama eğitimi vermeye karar veriyorsunuz. Eğitimini verdiğiniz bağışıklama çalışmaları için Aşı Takip Sistemi donanımını vermiyorsunuz. Aşı dolabını da ısı takip sistemlerini de sağlamıyorsunuz. Bazı aşıları bile vermiyorsunuz. Aralık ayında HPV aşısı uygulanacaktı, vaz mı geçtiniz? Hastalıkların tanısını koyuyoruz, tedavisini yapamıyoruz. Kanserin taramasını yapıyoruz, hastaları kanser şüphesi ile aylarca bekletiyoruz, erken tedavi edemiyoruz. Her gün hastalarımız da biz de tükeniyoruz. Yarattığınız yönetmelik ile ekrana veri girmekten başka bir şey yapamıyoruz. Ay sonunda ne ücret alabileceğimizi bilmiyor, aldığımız ücretle geçinemiyoruz. Bu yönetmelikle hedeflenen, biz sağlık emekçilerinin daha az ücretle, daha ağır şartlarda çalıştırılmasıdır. Verdiğiniz sözlerin birini bile gerçekleştirmediniz. Bizi de bu düzenin bir parçası haline getirmek için baskı ve cezalarınızla tüm gücünüzle saldırdınız. Ancak biz doğru bildiğimiz işimizi düzgün bir şekilde yapabilmek, halkımızın sağlığını koruyabilmek için mücadelemize devam edeceğiz.

      “Tek kalem ücret istiyoruz”

      Halkımıza eşit, ücretsiz, yeterli süre ile koruyucu, nitelikli, sürekli, kapsayıcı birinci basamak temel sağlık hizmeti vermek istiyoruz. Performansa dayalı olmayan, emekliliğe yansıyan, emeğimizin tam karşılığı olan, tüm insani ihtiyaçlarımızı rahatça karşılayabileceğimiz, tek kalem ücret istiyoruz. Yüzde 35’e varan vergi kesintilerinin en çok yüzde 15’e indirilmesini, vergide-gelirde adalet sağlanmasını istiyoruz. Kamu tarafından yapılan, donanımı ve tüm ihtiyaçları karşılanan, sağlık hizmeti vermeye uygun, depreme dayanıklı, güvenli ASM’ler istiyoruz. Mesleğimize müdahale etmeyen, sağlık çalışanlarını memnuniyet nesnesine dönüştürmeyen, baskılara ve cezalara son veren, halka koruyucu ve iyi sağlık hizmeti verilebilmesine olanak sağlayan sağlık yönetimi istiyoruz.”

      “Verdikleri hiçbir sözü tutmuyorlar”

      Çolak, ASM’lerin fiziki koşullarıyla ilgili ciddi sorunlar bulunduğunu belirterek, “ASM’lerin düzenlenmesi, güçlendirilmesi gerekiyor. O süre için oradaki hekim arkadaşları çözümsüz bırakıyor. Bir yer göstermiyor. Bir apartman altını ASM’ye dönüştürme zorunluluğunu dayatıyor. Verdikleri hiçbir sözü tutmuyorlar. Sağlık hizmetinin daha sağlıklı bir şekilde yapılması için kamu binalarında hizmet vermek istiyoruz” dedi.

      Yüksel: “Hekimlerin yaşadığı zorlukları duymayan bir zihniyetle karşı karşıyayız”

      Çolak’ın ardından konuşan İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Nuri Seha Yüksel, Sağlık Bakanlığı’nın hekimlerin sorunlarına karşı duyarsız olduğunu ifade ederek, “Bir yılı geçen bir süredir ‘eziyet yönetmeliği’ olarak adlandırdığımız bir yönetmelikle mücadele ediyoruz. Aklı zorlayan uygulamalar karşısında hekimlerin tükenmişliğiyle karşı karşıyayız. Hekimlerin yaşadığı zorlukları duymayan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Hekimler, kestirilip atılacak bir meslek grubu değildir. Hekimlerin görüşlerini yok sayarak sağlık sisteminde yeni uygulamalara geçmek, aklı zorlayan bir sistemdir” dedi.

      “Biz artık hastalarımızla ilgilenmek istiyoruz”

      ASM’de görevli bir sağlık çalışanı da, “ASM’lerde çalışan ibaresi zaten bizim mesleki onurumuzu yeterince zedeliyor. Performansa dayalı sistemin bizi bezdirmesi işin cabası oldu. Biz artık hastalarımızla ilgilenmek istiyoruz. Biz artık bu saçma sapan sistemin bir parçası olmak istemiyoruz” diye konuştu.

      Kaynak: ANKA / Güncel
      Devamını Oku

      Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Yıldırım: “Biz Bu Krizin Sebebi Değiliz, Bedelini de Biz Ödemeyeceğiz. 19 Aralık Cuma Günü İş Bırakıyoruz”

      0

      BEĞENDİM

      ABONE OL

      Haber : Ogün AKKAYA – Kamera: Yasin KABADAYI

      (ANKARA) – Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım, 19 Aralık Cuma günü konfederasyonlarının iş bırakacağını açıklayarak, “Biz bu krizin sebebi değiliz, bedelini de biz ödemeyeceğiz. Bu mücadeleyi yükselterek sürdüreceğiz ve hakkımızı alana kadar devam edeceğiz. 19 Aralık Cuma günü tüm kamu çalışanlarını ve emeklileri mücadelemize desteğe davet ediyoruz” dedi.

      Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, ekonomik kriz, artan enflasyon ve yoksullaştırıcı bütçe politikalarına yanı sıra maaş ve ücretlerin erimesine tepki göstermek amacıyla, 19 Aralık’ta iş bırakacak ve saat 14.00’te TBMM önünde basın açıklaması yapacak.

      Birleşik Kamu-İş, yoksulluk sınırının üzerinde maaş, seyyanen zammın tüm emekçi ve emeklilere verilmesi, gelir vergisinin yüzde 15’e sabitlenmesi, enflasyon farkının aylık ödenmesi, yılda dört ikramiye ve kira yardımı başta olmak üzere taleplerini kamuoyuyla paylaşacak.

      Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım, iş bırakma eylemine ilişkin ANKA Haber Ajansı’na değerlendirmelerde bulundu. Toplu sözleşmenin ardından bütçe görüşmelerinin başladığını hatırlatan Yıldırım, “Biz toplu sözleşme sürecinde demiştik, bu hakkımızı alana kadar mücadeleye Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak devam edeceğiz” diye konuştu.

      “Biz iş bırakmak memurların durup dururken istediği bir şey değil ama gelinen noktada enflasyon ortada”

      İş bırakma kararı almalarının nedenine değinen Yıldırım, “Biz iş bırakmak memurların durup dururken istediği bir şey değil ama gelinen noktada enflasyon ortada. TÜİK’in gerçek olmayan rakamları üzerinden açıklanan enflasyon bizi gittikçe tüketiyor. Geçmişten bu yana insanca yaşam düzeyimiz aşağı doğru geriliyor” dedi.

      “Milli gelir artıyorsa refah payı da dahil olmak üzere bunun tüm çalışanlara yansıtılmasını istiyoruz”

      Yıldırım, tüm çalışanların yaşam koşullarının kötüleştiğini belirterek, “Tüm çalışanlar artık eskiye göre daha kötü yaşıyor. Daha kötü evlerde oturuyor, daha az dışarı çıkabiliyor, çocuklarına daha az harçlık verebiliyor, doğalgazı ve elektriği kısmak zorunda kalıyor” diye konuştu. Milli gelir vurgusu yapan Yıldırım, “Eğer ülkemizde bir üretim varsa, milli gelir artıyorsa refah payı da dahil olmak üzere bunun tüm çalışanlara yansıtılmasını istiyoruz. Ama hükümet bize ‘düşündüğümüz kadar vereceğiz’ diyor. Bugüne kadar hangi öngörü tutturdu ki şimdi tutsun?” ifadelerini kullandı.

      “En düşük memur maaşı 50 bin lira ama kiralar 25-30 bin liradan başlıyor”

      Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı’nın enflasyon beklentilerini yıl içinde defalarca revize ettiğini hatırlatan Yıldırım, “Her şey artarken kasım ayında enflasyonun yüzde 0,87 açıklanması hayatın gerçekleriyle örtüşmüyor. Bu, TÜİK’in yıllardır eleştirdiğimiz uygulamalarının bir sonucudur” dedi. Büyük kentlerde yaşamın sürdürülemez hale geldiğini söyleyen Yıldırım, “En düşük memur maaşı 50 bin lira ama kiralar 25-30 bin liradan başlıyor. Bu şartlarda tek maaşla geçinmek ve verimli hizmet üretmek mümkün değil” diye konuştu.

      Yıldırım, 19 Aralık’ta Meclis önünde olacaklarını hatırlatarak, “Biz haklı olduğumuzu biliyoruz. Biz her şey bize verilsin demiyoruz. Milli gelirin adil bir şekilde paylaştırılmasını istiyoruz” dedi. Ekonomik krizin sorumlusu olmadıklarını vurgulayan Yıldırım, “Biz bu krizin sebebi değiliz, bedelini de biz ödemeyeceğiz. Bu mücadeleyi yükselterek sürdüreceğiz ve hakkımızı alana kadar devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

      Yıldırım, sözlerini, “19 Aralık Cuma günü tüm kamu çalışanlarını ve emeklileri mücadelemize desteğe davet ediyoruz” çağrısıyla tamamladı.

      Kaynak: ANKA / Güncel
      Devamını Oku

      The Washington Post: “Pentagon’da Köklü Yeniden Yapılanma Planı Hazırlanıyor; Muharebe Komutanlıkları Birleştiriliyor”

      0

      BEĞENDİM

      ABONE OL

      (ANKARA) – ABD merkezli The Washington Post gazetesinin haberine göre, ABD Genelkurmay Başkanı Dan Caine’in Savunma Bakanı Pete Hegseth’e sunacağı plan; ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM), ABD Avrupa Komutanlığı (EUCOM) ve ABD Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) tek çatı altında ABD Uluslararası Komutanlığı’nda (INTERCOM) toplanmasını, ABD Kuzey Komutanlığı’nın (NORTHCOM) ile ABD Güney Komutanlığı’nın (SOUTHCOM) ise “Americas Command” altında birleştirilmesini öngörüyor. Bu planın amacının, askeri bürokrasiyi küçültmek ve karar alma süreçlerini hızlandırmak olduğu belirtildi.

      The Washington Post gazetesinin yayınladığı habere göre, ABD Genelkurmay Başkanı General Dan Caine, Pentagon’daki diğer üst düzey yetkililerle birlikte, Savunma Bakanı Pete Hegseth’e önümüzdeki günlerde sunulacak önemli bir plan hazırlıyor. Bu plan, ABD Silahlı Kuvvetleri’nin Birleşik Muharebe Komutanlıkları’ndan bazılarının statüsünün düşürülmesini ve üst düzey generaller arasındaki güç dengesinin değiştirilmesini öngörüyor.

      Plan, ABD ordusundaki bölgesel ve fonksiyonel muharip komutanlıkların (combatant commands) sayısının azaltılmasını ve dört yıldızlı general ile amiral sayısının düşürülmesini öngörüyor. Amaç, komuta zincirini sadeleştirerek karar alma süreçlerini hızlandırmak ve askeri bürokrasiyi küçültmek olarak ifade ediliyor.

      Bu da Hegseth ve ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin diğer üyeleri tarafından daha önce istenen bir konsolidasyonun parçası olarak değerlendiriliyor.

      Bu yaklaşımda, ABD’nin küresel askeri angajmanlarından ziyade “yurt savunması” ve doğrudan ulusal çıkarların korunmasına öncelik verilmesi hedefleniyor. Pentagon yetkilileri, reformun operasyonel etkinliği artıracağını savunurken, bazı askeri çevreler ve uzmanlar bölgesel uzmanlığın ve müttefiklerle kurulan kurumsal ilişkilerin zarar görebileceği uyarısında bulunuyor.

      Buna göre eğer kabul edilirse, bu plan, son on yılların en önemli askeri kademelerindeki değişikliklerden bazılarını beraberinde getirecek. Bu değişiklikler arasında CENTCOM, EUCOM ve AFRICOM karargahlarının öneminin azaltılması ve bunların INTERCOM olarak bilinen yeni bir kuruluşun kontrolüne verilmesi yer alıyor.

      Buna ek olarak plan ayrıca, Batı Yarımküre genelindeki askeri operasyonları denetleyen SOUTHCOM ve NORTHCOM’ın, AMERICOM olarak bilinecek bir Muharebe Komutanlığı altında yeniden yapılandırılmasını öngörüyor.

      Plan, ABD Kongresi’nde de tartışmalara yol açtı. Kongre üyeleri, Pentagon’un reformun maliyet, personel ve stratejik etkilerine ilişkin yeterli bilgi sunmadığını belirterek eleştirilerini dile getirdi. ABD Temsilciler Meclisi’nde, söz konusu yeniden yapılanmanın ayrıntıları Kongre’ye rapor edilene kadar bazı savunma fonlarının askıya alınmasını öngören düzenlemeler gündeme geldi.

      Öte yandan, planın hayata geçirilmesi halinde ordunun üst kademesinde önemli görev değişiklikleri yaşanması bekleniyor. Dört yıldızlı komutan sayısının azaltılması ve bazı komuta merkezlerinin yetkilerinin daraltılması, ABD ordusunun kurumsal yapısında uzun vadeli etkiler doğurabilecek bir adım olarak değerlendiriliyor. Eski savunma yetkilileri ve bazı emekli askerler, bu ölçekte bir değişikliğin dikkatli planlanması gerektiğini vurguluyor.

      Kaynak: ANKA / Güncel
      Devamını Oku

      16’ncı Büyükelçiler Konferansı… Cumhurbaşkanı Erdoğan: 10 Mart Mutabakatı’nın Uygulanması İçin Gerekli Telkinlerde Bulunuyoruz

      0

      BEĞENDİM

      ABONE OL

      (ANKARA) – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Suriye’de DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin varlığı, bir başka sorun alanıdır. DEAŞ belasıyla göğüs göğüse çarpışmış tek NATO müttefiki olarak Suriye hükümetine gereken her türlü desteği veriyoruz. Ayak direnmesi halinde krize dönüşme riski barındıran 10 Mart Mutabakatı’nın uygulanması için de gerekli telkinlerde bulunuyoruz. Suriye’nin parçalanmasından, bölünmesinden, milli birlik ve bütünlüğünün zafiyete uğramasından kimin çıkar sağlayacağı açıktır” dedi.

      Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16.Büyükelçiler Konferansı kapsamında Ankara’da bulunan Türkiye’nin yurt dışındaki temsilciliklerinde görev yapan Büyükelçileri kabul etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Fuat Oktay, Dışişleri Bakan Yardımcıları Berris Ekinci, Mehmet Kemal Bozay, Levent Gümrükçü, Nuh Yılmaz ile Musa Kulaklıkaya’nın da katıldığı programda Erdoğan, şöyle konuştu:

      “Modern diplomasinin temellerini atan Vestfalya Anlaşması’nın üzerinden neredeyse dört asır geçti. Bu süre zarfında şüphesiz hem Avrupa’da hem bölgemizde hem de dünyada tüm insanlığı etkileyen çok mühim hadiseler yaşandı. Son yıllarda teknoloji ve küreselleşmenin de etkisiyle ana aktörü devlet olan uluslararası ilişkiler çok daha geniş bir alanı kapsar hale geldi. Çok uluslu şirketler, sivil toplum örgütleri, düşünce kuruluşları, uluslararası medya ve yatırımcılar gibi yeni oyuncular geleneksel diplomasiyi dijital, dinamik ve kontrolü gittikçe zorlaşan bir zemine taşıdı.

      Son 30 yılda iki kutupluluktan çok taraflılığa evrilen uluslararası sistemin gelinen noktada çok kutupluluğa dönüşmeye başladığını dolayısıyla güç mücadelesinin daha sertleşmeye namzet olduğunu görüyoruz. Büyük oranda söylem düzeyinde kalsa da insan hakları ve küresel adalet gibi kavramlar daha fazla gündemde yer alıyor. Bunlar elbette dikkate değer gelişmelerdir. Hepsi ayrı ayrı önemlidir. Fakat burada şu tespitin de mutlaka yapılması gerekiyor. Tüm bu gelişmeler insani krizleri, küresel eşitsizliği, savaşları, çatışmaları, istikrarsızlıkları çözmek yerine sorunları daha da derinleştirmiştir.

      “M evcut düzen on yıllar boyunca istikrarsızlık üretti, kriz üretti”

      Geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında 20 yıl arayla milyonlarca insanın hayatını kaybettiği iki dünya savaşı yaşanmıştı. Holokost yine bu dönemde büyük bir barbarlık ve vahşet örneği olarak insanlığın ortak hafızasında derin izler bırakmıştı. İkinci Cihan Harbi sonrası inşa edilen küresel yönetişim ve güvenlik mimarisinin gayesi, benzer trajedilerin, soykırımların, vicdanları yaralayan savaş ve insanlık suçlarının önüne geçmekti. Bunda tam başarı sağlandığını söylemek yanlış olur. Ruanda’da yaklaşık 100 gün içinde 800 bin insan soykırıma uğradı. Bosna’da Avrupa’nın göbeğinde utanç verici katliamlar yaşandı. Irak’ta, Arakan’da, Somali’de, Orta Afrika’da ve daha pek çok yerde milyonlarca masum insan çatışma ve iç savaş sebebiyle hayatını kaybetti. Haksız da olsa güçlüyü koruyan, haklı da olsa mazlumu ezen mevcut düzen on yıllar boyunca istikrarsızlık üretti, kriz üretti, adaletsizlik üretti. Bu acı hakikate hepimiz bizzat şahitlik ettik.

      Popülist siyasetçilerin ve medyanın kışkırttığı ırkçı saldırıları unutmadık”

      Komşumuz Suriye’de 600 binden fazla Suriyeli, Baas rejiminin ve terör örgütlerinin saldırılarında şehit oldu. Sednaya gibi işkence merkezlerinde yüz binler eziyet gördü, milyonlarca Suriyeli ülkesini terk etti. 13,5 yıl boyunca katliam devam ederken, 13,5 yıl boyunca sivillerin tepesine varil bombaları yağarken, vicdan sahibi bir avuç ülke dışında, demokrasi ve insan hakları havarisi kesilenlerin hiçbirinin sesi çıkmadı. Sınır hatlarından yansıyan insanlık dışı görüntüleri hiçbirimiz unutmadık. Şişlerle delinen, batırılan, ülkemize doğru itilen botları unutmadık. Avrupa başkentlerinde kaybolan binlerce Suriyeli çocuğu unutmadık. Popülist siyasetçilerin ve medyanın kışkırttığı ırkçı saldırıları unutmadık.

      Gazze’de 70 binin üzerinde Filistinli kardeşimiz öldürüldü. 170 binin üzerinde de yaralı var. Yıkıntıların altında ne kadar cenaze olduğunu kimse bilmiyor. Şu anda pek çok anne, pek çok eş, çocuk, annelerini, babalarını, eşlerini arıyor ya da onların akıbetlerine ilişkin haber almayı bekliyor. Sadece annesini, babasını, kardeşini değil, evini, okulunu kaybetmiş on binlerce çocuk, soykırımın canlı tanıkları olarak bugün enkazlar arasında Gazze’de hayata tutunmaya çalışıyor.

      “Türkiye’nin güçlü olmak dışında bir seçeneği yok”

      Gazze’nin yüz ölçümü, biliyorsunuz, 365 kilometrekare. Yani Gazze derken İstanbul’da Beykoz, Ankara’da Mamak büyüklüğünde bir alandan bahsediyoruz. Soykırımdan önce Gazze’nin nüfusu 2,3 milyon civarındaydı. İşte böyle bir yerleşim alanına 200 bin tondan fazla bomba atıldı. Hiroşima’ya atılandan 14 kat daha fazla bombayla Gazze’yi yerle bir ettiler. Şimdi bu durumda biz nasıl işleyen, bu sorunlara çözüm üreten, adaletsizliği engelleyen bir uluslararası sistemden bahsedebiliriz? Mevcut küresel güvenlik ve yönetişim mimarisine nasıl güvenebiliriz? Resmin bütününe baktığımızda karşılaştığımız manzara şudur: uluslararası kurumların çoğu bugün, kendisini gassalın ellerine bırakmış meyyit misali cansız, duyarsız, hareketsiz ve işlevsiz vaziyettedir. Türkiye’nin hem kendi hak ve çıkarlarını layıkıyla savunabilmesi hem de dost, soydaş ve kardeşlerine yardım eli uzatabilmesi için ekonomik, askeri, diplomatik bakımdan güçlü olmak dışında bir seçeneği yoktur.

      Tecrübeyle sabit bu acı hakikat karşısında biz de stratejilerimizi belirliyor, adımlarımızı planlıyor, yere sağlam basıyor, hiçbir işi şansa bırakmıyoruz. İçinde bulunduğumuz asrı Türkiye Yüzyılı yapmak için incelikle örülmüş çok boyutlu bir politikayı adım adım hayata geçiriyoruz. Bu mücadelede ülkemizin dış ilişkilerinin icrasında merkezi bir konuma sahip olan Hariciye teşkilatımıza tabiatıyla büyük sorumluluk düşüyor. Ekonomisiyle, ihracatıyla, turizmiyle, savunma sanayisiyle ve elbette uluslararası itibarıyla Türkiye büyüdükçe Türkiye’nin küresel siyasetteki önemi ve ağırlığı arttıkça sizin mesainiz de yoğunlaşıyor. Genişleyen diplomatik temsilcilik ağımızla, 264 dış temsilciliğimizle bugün şanlı bayrağımızı dünyanın dört bir yanında gururla dalgalandırıyoruz.

      “Ne eksen kayması ne rota değişimi dış siyasetimizde söz konusu değil”

      Şunu bir defa altını çizerek ifade etmek durumundayım: Ne eksen kayması ne rota değişimi ne de köklerden kopma, dış siyasetimizde bunların hiçbirisi söz konusu değildir ve olamaz. Çift başlı Selçuklu Kartalı’ndan ilhamı alan bir bakış açısıyla, dünyanın her köşesiyle ekonomik, ticari, diplomatik, siyasi işbirlikleri tesis etmenin, karşılıklı saygıya dayalı samimi ilişkiler geliştirmenin çabasındayız. Özellikle son yıllarda kriz ve çatışmalarla anılan coğrafyamızda, herkesin kazançlı çıkacağı bir barış ve istikrar kuşağı oluşturmanın mücadelesini veriyoruz. Ne yapıyorsak bunun için yapıyoruz.

      Amerikan Başkanı Sayın Trump ile New York’ta yaptığımız toplantı sonrası başlayan süreç, 10 Ekim’de ateşkes mutabakatıyla neticelendi. İsrail’in artan ihlallerine rağmen Hamas’ın serinkanlı tutumu sayesinde ateşkes büyük ölçüde korunuyor. Çeşitli kısıtlamalara karşın, insani yardım sevkiyatı peyderpey ilerliyor. 103 bin tonu aşan insani yardımla burada da farkımızı ortaya koyuyoruz. Bu aşamada önceliğimiz; ateşkesin kalıcı olması ve insani yardımların Gazze’ye engelsiz ulaştırılmasıdır. Gazze’nin yeniden inşasına da bir an önce başlanmalıdır. Bu amaçla temaslarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz.

      “B unun biraz daha zaman alacağı anlaşılıyor”

      Suriye’de de benzer bir çaba içindeyiz. 8 Aralık 2024 tarihinde Esad rejiminin devrilmesiyle birlikte Suriye’nin önünde tarihi bir fırsat kapısı aralandı. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın liderliğinde Suriye’nin uluslararası topluma yeniden entegrasyonu yolunda kısa sürede ciddi mesafe alındı. Sadece ülkemizden Suriye’ye dönen mültecilerin sayısı 580 bini buldu. Suriyeli muhacirlerin gönüllü, güvenli, onurlu geri dönüşleri Suriye’deki huzur ortamı kalıcı hale geldikçe şüphesiz hızlanacaktır. Ancak bunun biraz daha zaman alacağı anlaşılıyor.

      “İsrail’in mütecaviz eylemleri, Suriye’nin güvenlik ve istikrarının önündeki en büyük engel”

      İsrail’in Suriye’ye yönelik mütecaviz eylemleri, halihazırda bu ülkenin kalıcı güvenlik ve istikrarının önündeki en büyük engeldir. Suriye’de DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin varlığı, bir başka sorun alanıdır. DEAŞ belasıyla göğüs göğüse çarpışmış tek NATO müttefiki olarak Suriye hükümetine gereken her türlü desteği veriyoruz. Ayak direnmesi halinde krize dönüşme riski barındıran 10 Mart Mutabakatı’nın uygulanması için de gerekli telkinlerde bulunuyoruz. Suriye’nin parçalanmasından, bölünmesinden, milli birlik ve bütünlüğünün zafiyete uğramasından kimin çıkar sağlayacağı açıktır. Suriye’yi oluşturan tüm kesimlerin, yarınlarına güvenle bakabilmesi ancak ortak tarih ve ortak gelecek tasavvuruyla mümkündür. Her zaman söylüyorum, biz bin yıldır buradayız, beraberiz, komşuyuz. İnşallah kıyamete kadar da burada olacağız, birlikte yaşayacağız.

      Müslümanların kanlarından beslenenlerin oyununa gelmenin vebalini kimse taşıyamaz. Dimyat’taki pirincin peşine düşmenin evdeki bulgurdan da edebileceğini hiç kimse unutmamalı. Sağduyunun hırsa ve ihtirasa galip geleceğine inanıyor, Türkiye olarak bunun için çalışmaya devam edeceğimizin bilinmesini istiyorum.

      Her iki tarafa bu konuda ikazlarımızı net bir şekilde iletiyoruz”

      Rusya-Ukrayna Savaşı bağlamında, özel ilişkilerimizin bulunduğu her iki ülkeyi bu yıl İstanbul’da üç defa bir araya getirdik. İstanbul süreci neticesinde insani alanda elde edilen kazanımlar, Türk diplomasisi için kayda değer bir başarı teşkil etmiştir. İstanbul sürecinin yanı sıra, Ukrayna savaşı çerçevesinde bugüne kadar Karadeniz Tahıl Girişimi ve esir tutuklu değişimleri gibi pek çok inisiyatife öncülük ederek insani sahada somut sonuçlara ulaştık. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni titizlikle uygulayarak, savaşın Karadeniz’e sirayet etmesine mani olduk. Fakat son günlerde düzenlenen karşılıklı saldırılar, Karadeniz’deki seyrüsefer emniyetini ciddi biçimde tehdit etmektedir. Ticaret gemilerini, sivil gemileri hedef almanın kimseye bir faydası olmaz. Her iki tarafa da bu konuda ikazlarımızı net bir şekilde iletiyoruz.

      Yıllardır barışa hasret kalan Güney Kafkasya, bugün tarihi bir dönemden geçiyor. Azerbaycan ve Ermenistan barış anlaşması imzalamaya hiç olmadıkları kadar yakınlar. Sürece paralel olarak, Azerbaycan ile diyalog halinde biz de Ermenistan ile normalleşme süreçlerimizi ilerletiyoruz. İnşallah gelecek sene başından itibaren bazı sembolik adımlar atacağız.

      “Türkiye’nin profili yükselmekte”

      Sizler de görev yaptığınız yerlerde görüyorsunuz, Türkiye’nin profili, sadece mücavir bölgelerde değil, uzak coğrafyalarda da yükselmekte, ülkemizin önünde yeni iş birliği kapıları açılmaktadır. Türkiye’ye yönelik ilginin arttığını memnuniyetle müşahede ediyoruz. Hiç ummadığınız yerlerde, dünyanın en ücra köşelerinde Türkçe konuşan, Türkiye’yi bilen, tanıyan, takip eden sayısız insanla karşılaşıyoruz. Türkiye mezunu öğrenciler, bugün bakan, üst düzey bürokrat, iş adamı, siyasetçi, diplomat olarak ülkelerine başarıyla hizmet ediyor.

      Büyük devlet olmak, nerede yaşarsa yaşasın vatandaşına sahip çıkmak demektir. Dünyanın yüzde 90’dan fazla ülkesinde hayat kurmuş, bu şekilde kök salmış 7 milyonluk Türk diasporası, millet olarak bizim canımızdan bir parçadır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, İslam ve yabancı düşmanlığı başta olmak üzere ciddi tehditlerle karşı karşıya bulunuyor. Vatandaşlarımıza yurt dışında gerekli hizmetlerin sağlanması ve haklarının savunulmasında Büyükelçilerimizin canla başla çalıştığının farkındayım. Sizlerden aynı hassasiyetle çalışmaya devam etmenizi bekliyorum.

      Takdir edersiniz ki, ekonomi ve ticareti dış politikadan ayrı tutmak mümkün değil. Türkiye, yılda sadece 36 milyar dolar ihracattan yıllık 270 milyar dolar ihracat yapan bir ülke haline geldiyse, sizin bunda büyük emeğiniz var.

      Dış ticarette, özellikle savunma sanayiinde hedef büyüterek yola devam ediyoruz”

      Yine sizin de çabalarınızla 61,1 milyar dolar turizm gelirine, 60 milyon 500 bin turist rakamına ulaştık. Dış ticarette, özellikle savunma sanayiinde hedef büyüterek yola devam ediyoruz. Halihazırda dünyanın en büyük 11’inci savunma ihracatçısıyız. Yılın ilk 10 ayında 6,7 milyar dolarla önemli bir ivme yakaladık. 2028 için hedefimiz, savunma ve havacılık ihracatımızı 11 milyar dolara çıkarmak ve dünyanın ilk 10 ihracatçısı arasına girmektir. El ele verecek, uyum içinde çalışacak ve bu hedefe inşallah ulaşacağız.

      Türkiye Maarif Vakfı’nın desteklenmesi elimizi güçlendirecek”

      Bir diğer husus, terör örgütleri ve organize suç çeteleriyle mücadeledir. 15 Temmuz darbe girişiminin faili FETÖ’nün yurt dışındaki uzantılarıyla mücadeleyi aynı kararlılıkla devam ettirmeliyiz. Türkiye düşmanlarının maşasına dönüşen bu ihanet şebekesinin, ülkemiz ve demokrasimiz açısından tekrar bir tehdit oluşturmasına izin veremeyiz. Türkiye Maarif Vakfı’nın desteklenmesi, bu noktada elimizi güçlendirecektir.

      Çevre sorunları, kirlilik ve iklim krizi, insanlığın geleceğini tehdit ediyor. 2053 vizyonumuz çerçevesinde burada da sorumluluk alıyor, iklim kriziyle küresel mücadeleye gerekli desteği sunuyoruz. Eşim Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayesinde yürütülen ‘Sıfır Atık’ projemiz, bugün dünyada örnek teşkil eden bir girişim haline geldi. Önümüzdeki dönemde sıfır atığa ilişkin farkındalığı artırmamız, dünya genelinde en iyi sıfır atık uygulamalarını tespit ederek bunları ulusal ve küresel düzeyde hayata geçirmemiz önem taşıyor.

      Biliyorsunuz, gelecek sene COP31 Zirvesi’ne Antalya’da ev sahipliği yapacağız. NATO liderler zirvesiyle 13. Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi de Türkiye’de gerçekleştirilecek. İnşallah bu zirveleri, sizlerin de katkısı, desteği, gayretiyle Türkiye’ye ve Türk milletine yakışır şekilde icra edeceğiz.”

      Kaynak: ANKA / Güncel
      Devamını Oku

      Sağlıkçılardan İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Önünde Eylem: “Sizin Maaşlarınız Yönetmelikle mi Belirleniyor? Hukuksuz Mevzuatlardan Bezdik”

      0

      BEĞENDİM

      ABONE OL

      Haber: ÇAĞATAN AKYOL – Kamera: ALTUĞ EKEN

      (İSTANBUL) – Sağlık meslek örgütleri, dernekleri ve sendikaları, “eziyet yönetmeliği” olarak adlandırdıkları yönetmeliğe karşı İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun istifasının istendiği eylemde İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Başkanı Sercan Ahmet Uluç, “Sizin maaşlarınız yönetmelikle mi belirleniyor? Ayrıca sizin maaşlarınızın yüzde kaçı performans ödemesi? Biz 1 ay çalışamayınca yüzde 35-40’lara düşüyor maaşımız, bundan haberiniz var mı? Sizin yüzde kaça düşüyor? Çıkın açıklayın. Yaptığınız bu hukuksuz mevzuatlardan artık bezdik” dedi.

      “Eziyet yönetmeliği” olarak nitelendirdikleri Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile dün aile hekimlerinden, ebe ve hemşirelerden maaş kesintisi yapıldı. Buna karşı çok sayıda sağlık meslek örgütü, sendikası ve derneği bugün eylem yaptı. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önünde yapılan eylemde “Haklarımız için buradayız” yazılı pankart açıldı.

      Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’na “Bakan istifa” ve “Gelmeyen hastaya Memişoğlu baksın” sloganıyla seslenilen açıklamada, “Hesap kitap değil, hekimlik yapmak istiyoruz”, “Pozitif performans dediniz, maaşları kuşa çevirdiniz” ve “Şiddete sıfır tolerans” yazılı dövizler taşındı. Katılımcı tüm kurumlar adına hazırlanan ortak metni İSTAHED Genel Sekreteri Çınla Nişli Kaya okudu. Bakan Memişoğlu’nun geçen yıl “Her yıl bin aile sağlığı merkezi yapacağız” açıklamasını anımsatan Kaya, şunları söyledi:

      “Aynı Bakan 21 Kasım 2025 günü TBMM’de yaptığı bütçe sunumunda, bin 202 tesisin hala yatırım programında olduğunu söyledi. Soruyoruz. Bir yılda vadettiğiniz bin tane aile sağlığı merkezi nerede? Sağlık Bakanı’na buradan sesleniyoruz ve soruyoruz. Son bir senede bizim ücretimizden kestiğiniz parayla ne yaptınız? 20’ye yakın ayrı başlıkta yaptığınız performans ödemesi, ücret vermek değil; ücret kesmek üzerine kurguladığınız eziyet yönetmeliğiniz için maliyeden senelik bütçe aldığınızı biliyoruz. Ebe ve hemşirelerden tavan ödemesine takıldı bahanesiyle, aile hekimlerinden bordroları gizleyerek, hastane başvurusu çok oldu diyerek 100 milyonlarca lira kesinti yaptınız. Bu bütçenin aile sağlığı merkezi yapılması ya da güçlendirilmesi için harcanmasının zorunlu olduğunu, Maliye Bakanlığı ile bu şekilde protokol yaptığınızı biliyoruz. Peki, döner sermayenize aktardığınız bu para nerede?”

      “Zorla aile sağlık merkezine mi getireceğiz insanları”

      İSTAHED Başkanı Sercan Ahmet Uluç da şunları dile getirdi:

      “Dünyada ilk kez bir sağlık çalışanı kendisine hasta başvurmadı diye maaşı kesildi. Pardon ama siz neye göre kesiyorsunuz bizim emeğimizin hakkını? Neyi eksik yapıyoruz biz? Ülkedeki toplam polikinliğin yüzde 40’ını biz yapıyoruz, aşı tarama izlemin tamamına yakını bizde. Saçma sapan bir sürü sağlık raporunu, her şeyi yapıyoruz ve mesaimizin başındayız. Daha ne yapacağız? Gelmeyeni de getirteceksiniz diyorsunuz. Neyiz biz; polis miyiz, jandarma mıyız zorla aile sağlık merkezine getireceğiz insanları? Böyle bir saçmalık olabilir mi? ‘Kamu çalışanın özlük ve mali hakları kanunla belirlenmek zorundadır’ diyen, anayasaya hükmünü hiçe sayan bakanlıktaki birkaç bürokratın iki dudağının arasına mı kaldı bizim emeğimizin hakkı? Kendinize gelin. Hukuk İşleri Daire Başkanı Halil Şen, Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, sizin maaşlarınız yönetmelikle mi belirleniyor? Ayrıca sizin maaşlarınızın yüzde kaçı performans ödemesi? Biz 1 ay çalışamayınca yüzde 35-40’lara düşüyor maaşımız, bundan haberiniz var mı? Sizin yüzde kaça düşüyor? Çıkın açıklayın. Yaptığınız bu hukuksuz mevzuatlardan artık bezdik.”

      “Devlet kurumlarını bahis sitesine çevirdiniz”

      Hemşire ve Ebe Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Vildan Aydın, bakanlığın usulsüz uygulamalarını kendilerine dayatmaya devam ettiğini belirterek şöyle konuştu:

      “Koskoca devlet kurumlarını bahis sitesine çevirdiniz. Her işiniz şaibeli, her işiniz şüpheli. Çalışanın devlete güvenini sarstınız. Suçunuzu kabul edin, sorumluluğunuzu yerine getirin. Gelmeyen hasta peşinde koşacağınıza önce gelen hastanın sağlık ihtiyacını doğru karşılayın. Onlarca parametre üzerinden sadece tarama yaparak istatistik verisi haline getirdiğiniz vatandaşın gerçek sağlık hizmeti almasının önüne koyduğunuz performans baskısını kaldırın. Açlık sınırında ücretlerle ısınma, havalandırma sorunu olan binalarda, çalışma odası olmadan yemek su gibi temel ihtiyaçlarını dahi karşılamadığınız çalışanın cebinden de elinizi çekin. Biz her koşulda kesintisiz sağlık hizmeti sunuyoruz, ücretlerimizi de kesintisiz istiyoruz. Açık ve net uyarıyoruz, sizin suçunuzun cezasını çekmeyeceğiz.”

      “Sorumlu aile hekimi gösterilmek isteniyor”

      Birlik ve Dayanışma Sendikası Genel Başkanı Ahmet Mehlepçi, sağlık hizmetinin sayılara indirgenerek çalışanların güvencesiz bırakıldığını vurguladı. Mehlepçi, sözlerini şöyle sürdürdü:

      “Bizim işimiz koruyucu sağlık hizmeti vermek, yani vatandaşın hastalanmasını önlemek. Nasıl bir saçmalıkla karşı karşıyayız? Hastaya ilaç yazdığınızda bizim maaşınızdan kesilmesi, hasta hastaneye gittiğinde bizim maaşınızdan kesilmesi, hasta bize düşük puan verdiğinde maaşımızdan kesilmesi hangi mantığa hangi akla uygun? Aşıyı yapamadığımız zaman maaşımızdan kesinti ile karşılaşıyoruz. Getiremedikleri aşıların bedelini bizlere ve yoksulluk sınırının yarısı kadar maaş verdikleri ebe hemşirelere ödetiyorlar. Vatandaşa ‘Gidin, aile hekiminiz size randevu alsın’ deniyor. Çözemedikleri randevu krizini de bize yıkmak istiyorlar. Veremedikleri hizmetlerin sorumlusu olarak aile hekimi gösterilmek isteniyor. Çünkü sistemin eksikliklerinin aksaklıklarının sorumluluğunu çalışanlara yıkmak siyasi bir tercih. Kanser taramaları için ‘Gel, taramanı yaptır’ diye SMS atmayı bilen bakanlık, ‘Gel, aşını yaptır’ demeyi bilmiyor. Oy korkusuyla aşı karşıtlarına en ufak bir söz söylenmiyor.”

      “Firari biri hekime gitmiyor diye maaş kesiliyor”

      Hekimsen İstanbul Şube Başkan Yardımcısı Orhan Veli Keskin, “Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, kayıtlı olduğu aile hekimliğine en son ne zaman gitti? Firari bir insan aile hekimine gider mi? Firari bir insan, aile hekimine gitmiyor diye aile sağlığı merkezinde çalışan arkadaşlarımızın maaşları kesiliyor” tepkisini gösterdi.

      Kaynak: ANKA / Güncel
      Devamını Oku