40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
02:00
19 Aralık 2025 Cuma
Haber: ÇAĞATAN AKYOL – Kamera: ALTUĞ EKEN
(İSTANBUL) – Sağlık meslek örgütleri, dernekleri ve sendikaları, “eziyet yönetmeliği” olarak adlandırdıkları yönetmeliğe karşı İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun istifasının istendiği eylemde İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Başkanı Sercan Ahmet Uluç, “Sizin maaşlarınız yönetmelikle mi belirleniyor? Ayrıca sizin maaşlarınızın yüzde kaçı performans ödemesi? Biz 1 ay çalışamayınca yüzde 35-40’lara düşüyor maaşımız, bundan haberiniz var mı? Sizin yüzde kaça düşüyor? Çıkın açıklayın. Yaptığınız bu hukuksuz mevzuatlardan artık bezdik” dedi.
“Eziyet yönetmeliği” olarak nitelendirdikleri Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile dün aile hekimlerinden, ebe ve hemşirelerden maaş kesintisi yapıldı. Buna karşı çok sayıda sağlık meslek örgütü, sendikası ve derneği bugün eylem yaptı. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önünde yapılan eylemde “Haklarımız için buradayız” yazılı pankart açıldı.
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’na “Bakan istifa” ve “Gelmeyen hastaya Memişoğlu baksın” sloganıyla seslenilen açıklamada, “Hesap kitap değil, hekimlik yapmak istiyoruz”, “Pozitif performans dediniz, maaşları kuşa çevirdiniz” ve “Şiddete sıfır tolerans” yazılı dövizler taşındı. Katılımcı tüm kurumlar adına hazırlanan ortak metni İSTAHED Genel Sekreteri Çınla Nişli Kaya okudu. Bakan Memişoğlu’nun geçen yıl “Her yıl bin aile sağlığı merkezi yapacağız” açıklamasını anımsatan Kaya, şunları söyledi:
“Aynı Bakan 21 Kasım 2025 günü TBMM’de yaptığı bütçe sunumunda, bin 202 tesisin hala yatırım programında olduğunu söyledi. Soruyoruz. Bir yılda vadettiğiniz bin tane aile sağlığı merkezi nerede? Sağlık Bakanı’na buradan sesleniyoruz ve soruyoruz. Son bir senede bizim ücretimizden kestiğiniz parayla ne yaptınız? 20’ye yakın ayrı başlıkta yaptığınız performans ödemesi, ücret vermek değil; ücret kesmek üzerine kurguladığınız eziyet yönetmeliğiniz için maliyeden senelik bütçe aldığınızı biliyoruz. Ebe ve hemşirelerden tavan ödemesine takıldı bahanesiyle, aile hekimlerinden bordroları gizleyerek, hastane başvurusu çok oldu diyerek 100 milyonlarca lira kesinti yaptınız. Bu bütçenin aile sağlığı merkezi yapılması ya da güçlendirilmesi için harcanmasının zorunlu olduğunu, Maliye Bakanlığı ile bu şekilde protokol yaptığınızı biliyoruz. Peki, döner sermayenize aktardığınız bu para nerede?”
“Zorla aile sağlık merkezine mi getireceğiz insanları”
İSTAHED Başkanı Sercan Ahmet Uluç da şunları dile getirdi:
“Dünyada ilk kez bir sağlık çalışanı kendisine hasta başvurmadı diye maaşı kesildi. Pardon ama siz neye göre kesiyorsunuz bizim emeğimizin hakkını? Neyi eksik yapıyoruz biz? Ülkedeki toplam polikinliğin yüzde 40’ını biz yapıyoruz, aşı tarama izlemin tamamına yakını bizde. Saçma sapan bir sürü sağlık raporunu, her şeyi yapıyoruz ve mesaimizin başındayız. Daha ne yapacağız? Gelmeyeni de getirteceksiniz diyorsunuz. Neyiz biz; polis miyiz, jandarma mıyız zorla aile sağlık merkezine getireceğiz insanları? Böyle bir saçmalık olabilir mi? ‘Kamu çalışanın özlük ve mali hakları kanunla belirlenmek zorundadır’ diyen, anayasaya hükmünü hiçe sayan bakanlıktaki birkaç bürokratın iki dudağının arasına mı kaldı bizim emeğimizin hakkı? Kendinize gelin. Hukuk İşleri Daire Başkanı Halil Şen, Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, sizin maaşlarınız yönetmelikle mi belirleniyor? Ayrıca sizin maaşlarınızın yüzde kaçı performans ödemesi? Biz 1 ay çalışamayınca yüzde 35-40’lara düşüyor maaşımız, bundan haberiniz var mı? Sizin yüzde kaça düşüyor? Çıkın açıklayın. Yaptığınız bu hukuksuz mevzuatlardan artık bezdik.”
“Devlet kurumlarını bahis sitesine çevirdiniz”
Hemşire ve Ebe Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Vildan Aydın, bakanlığın usulsüz uygulamalarını kendilerine dayatmaya devam ettiğini belirterek şöyle konuştu:
“Koskoca devlet kurumlarını bahis sitesine çevirdiniz. Her işiniz şaibeli, her işiniz şüpheli. Çalışanın devlete güvenini sarstınız. Suçunuzu kabul edin, sorumluluğunuzu yerine getirin. Gelmeyen hasta peşinde koşacağınıza önce gelen hastanın sağlık ihtiyacını doğru karşılayın. Onlarca parametre üzerinden sadece tarama yaparak istatistik verisi haline getirdiğiniz vatandaşın gerçek sağlık hizmeti almasının önüne koyduğunuz performans baskısını kaldırın. Açlık sınırında ücretlerle ısınma, havalandırma sorunu olan binalarda, çalışma odası olmadan yemek su gibi temel ihtiyaçlarını dahi karşılamadığınız çalışanın cebinden de elinizi çekin. Biz her koşulda kesintisiz sağlık hizmeti sunuyoruz, ücretlerimizi de kesintisiz istiyoruz. Açık ve net uyarıyoruz, sizin suçunuzun cezasını çekmeyeceğiz.”
“Sorumlu aile hekimi gösterilmek isteniyor”
Birlik ve Dayanışma Sendikası Genel Başkanı Ahmet Mehlepçi, sağlık hizmetinin sayılara indirgenerek çalışanların güvencesiz bırakıldığını vurguladı. Mehlepçi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizim işimiz koruyucu sağlık hizmeti vermek, yani vatandaşın hastalanmasını önlemek. Nasıl bir saçmalıkla karşı karşıyayız? Hastaya ilaç yazdığınızda bizim maaşınızdan kesilmesi, hasta hastaneye gittiğinde bizim maaşınızdan kesilmesi, hasta bize düşük puan verdiğinde maaşımızdan kesilmesi hangi mantığa hangi akla uygun? Aşıyı yapamadığımız zaman maaşımızdan kesinti ile karşılaşıyoruz. Getiremedikleri aşıların bedelini bizlere ve yoksulluk sınırının yarısı kadar maaş verdikleri ebe hemşirelere ödetiyorlar. Vatandaşa ‘Gidin, aile hekiminiz size randevu alsın’ deniyor. Çözemedikleri randevu krizini de bize yıkmak istiyorlar. Veremedikleri hizmetlerin sorumlusu olarak aile hekimi gösterilmek isteniyor. Çünkü sistemin eksikliklerinin aksaklıklarının sorumluluğunu çalışanlara yıkmak siyasi bir tercih. Kanser taramaları için ‘Gel, taramanı yaptır’ diye SMS atmayı bilen bakanlık, ‘Gel, aşını yaptır’ demeyi bilmiyor. Oy korkusuyla aşı karşıtlarına en ufak bir söz söylenmiyor.”
“Firari biri hekime gitmiyor diye maaş kesiliyor”
Hekimsen İstanbul Şube Başkan Yardımcısı Orhan Veli Keskin, “Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, kayıtlı olduğu aile hekimliğine en son ne zaman gitti? Firari bir insan aile hekimine gider mi? Firari bir insan, aile hekimine gitmiyor diye aile sağlığı merkezinde çalışan arkadaşlarımızın maaşları kesiliyor” tepkisini gösterdi.
(ANKARA)- Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın MLKP’ye yönelik düzenlediği operasyonlarda 11 kişinin gözaltına alınmasına ilişkin “Çürümüş düzeninize karşı özgürlük ve sosyalizm mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz. Gözaltına alınan yoldaşlarımız derhal serbest bırakılsın” açıklamasını yaptı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) silahlı terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 19 adrese operasyon düzenlendi, 11 kişi gözaltına alındı.
ESP’nin sosyal medya hesabından konuya ilişkin yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Aralarında yoldaşlarımızın ve dostlarımızın olduğu çok sayıda kişi bugün sabah saatlerinde gözaltına alındı. Emekçileri yoksulluğa ve geleceksizliğe mahkum eden; çocukları ucuz iş gücü olarak gören ve çocuk işçiliği meşrulaştıran; MESEM’lerde çocukların canına kast eden; kadınların bedenine, kimliğine ve yaşamlarına saldıran ve erkeği koruyan; halklarımızın taleplerini ve kimliğini tanımayarak tekçiliği dayatan siyasi iktidar devrimci sosyalistlere saldırmaya devam ediyor! Çürümüş düzeninize karşı özgürlük ve sosyalizm mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz. Gözaltına alınan yoldaşlarımız derhal serbest bırakılsın!”
(ANKARA) – CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, “Suriye’de savaş sona erdi, ‘geçici koruma’ rejiminin olağanüstü şartlara dayanan gerekçesi ortadan kalktı. Yıllardır süren misafirliğin artık kalıcılaşması ne Türkiye ne de Suriyeliler için sürdürülebilir değil. Bu statü kapsamında bulunan Suriyelilerin, ülkelerine dönerek şehirlerinin ve hayatlarının yeniden kurulmasına katkı vermeleri; hem bizim hem de onların yararınadır. Geçici Koruma Statüsü derhal sonlandırılmalı ve bir plan dahilinde güvenli geri dönüş sağlanmalıdır” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Geçici Koruma Statüsü’nün sonlandırılması gerektiğini belirtti. Bakan, şunları söyledi.
“Suriye’de savaş sona erdi, ‘geçici koruma’ rejiminin olağanüstü şartlara dayanan gerekçesi ortadan kalktı. Yıllardır süren misafirliğin artık kalıcılaşması ne Türkiye ne de Suriyeliler için sürdürülebilir değil. Bu statü kapsamında bulunan Suriyelilerin, ülkelerine dönerek şehirlerinin ve hayatlarının yeniden kurulmasına katkı vermeleri; hem bizim hem de onların yararınadır. Üstelik Türkiye’de, ağır aksak da olsa bir demokrasi ve özgürlük ortamını yaşadılar; birlikte yaşamı, hukuku, kamusal düzeni, demokrasinin ve özgürlüklerin kıymetini gördüler. Şimdi bu tecrübeyi kendi topraklarına taşıyıp Suriye’de demokrasi ve özgürlükleri güçlendiren, seküler bir düzenin inşasına omuz vermeleri gerekir. Bu nedenle geçici koruma statüsü derhal sonlandırılmalı ve bir plan dahilinde güvenli geri dönüş sağlanmalıdır.”
(TBMM) – Saadet Partisi Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan, “Nereden tutsak elimizde kalıyor. Küçüklüğümüzde, ‘dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz’ diye söyleniyordu. Geldiğimiz noktada tarlalar boş; buğday, arpa ithal ediyoruz. Soyada yüzde 90’ın üzerinde yurt dışına bağımlıyız. Mısırın en az yarısını ithal ediyoruz. Ahırlar boş, canlı hayvan ithal ediyoruz. Kesilmiş et ithal ediyoruz” dedi.
TBMM Başkanvekili Celal Adan’ın başkanlığında toplanan TBMM Genel Kurulu’nda Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2026 yılı bütçeleri görüşülüyor. Bütçeler üzerinde grubu olan siyasi partiler görüş ve önerilerini dile getiriyor.
Yeni Yol Grubu adına konuşan DEVA Partisi Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu, Bakan Kurum’a soru yönelterek, şunları kaydetti:
“Kahramanmaraş milletvekili olarak geçirdiğimiz büyük depremin sonuçlarını ve yeniden imarın özellikle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın üzerinden birkaç noktada değerlendirmek istiyorum. Tabii ki 400 küsür bin iş yeri ve konutu 3 yıl içinde yapmak önemli bir şey. Ama şunu da sormak zorundayız, çünkü Bakanlık randevu taleplerimizi kabul etmiyor, bize bilgi vermiyor. Maraş’a geldiğinde muhalefet milletvekilleriyle muhatap olmayan bir yapıda aldığımız bilgilerle konuşuyoruz. Şunu soruyorum; 4,5-5 milyona ihale ettiğiniz köy evlerini ertesi gün bir taşerona neden 2 milyona verilip de halledildiğini, aradaki 2,5 milyon farkın nerede olduğunu sormak zorundayız.”
“Eksikleri, milletimiz adına söylemekten asla geri durmayız”
Gelecek Partisi Milletvekili Sema Silkin Ün de Yeni Yol Grubu adına yaptığı konuşmada, TOKİ’nin 500 bin konutlu projesinin gençler için bir kambur niteliğinde olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
“Barınma krizinin bu denli derinleştiği, kiraların tarihi seviyeye ulaştığı bir dönemde sosyal konut projelerinin sayısı ne kadar artarsa biz o kadar memnun oluruz. Ancak eksiklerini milletimiz adına söylemekten asla geri durmayız. Türkiye’nin geleceği üzerine düşünürken, karşımıza çıkan her düzenleme bize devletin millete nasıl baktığını gösteren bir turnusol kağıdı oluyor.
“Bu düzenleme, gençlerin kendi yuvasını kurma idealini cezalandırıyor”
TOKİ’nin 500 bin konutlu projesi de kendi içinde çelişkilerle dolu. Deniyor ki, ’30 yaş altındaki bir genç, anne veya babasının üzerine kayıtlı tapu varsa projeye başvuramaz’. Bu şart, gençlerimize adeta hukuki bir kambur niteliğinde. Bu düzenleme, gençlerin kendi yuvasını kurma idealini cezalandırıyor. Bu düzenleme, gençleri 30 yaşına kadar ekonomik ve hukuki olarak ev gençliğine mahkum ediyor.”
Ün, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı arasındaki farklara dikkati çekerek, şöyle konuştu:
“Bugün Bakanlıklarımız yan yana gelmişler ama sağdaki Bakanlık ile soldaki Bakanlık arasında büyük çelişkiler var. Sağdaki Bakanlık, tarımsal ve hayvansal üretimi yönetiyor, soldaki mekansal gelişim ve yatırım baskısını yönetiyor. Sağdaki, zeytin ağacı dikiyor, diktiriyor. Soldaki, zeytin ağaçlarını söküyor. Sağdaki, hayvancığı teşvik etmekle görevli. Soldaki, hayvan kaynaklı emisyonu tehlikeli görmekte. Dünyada bazı eğilimler var. Bu eğilimlerin sonunda dünya bir tarım düzenine geçecek. O gün geldiğinde elimizden topraklar alınmamış olmalı, topraklarımız tarım vasfını yitirmemiş olmalı.”
“İthalatta 15 yıldır her yıl canlı hayvan ithal ediyoruz ama bir türlü açık kapanmıyor”
Yeni Yol Grubu adına konuşan Saadet Partisi Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan, Tarım ve Orman politikalarını eleştirerek, “Nereden tutsak elimizde kalıyor. Küçüklüğümüzde, ‘dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz’ diye söyleniyordu. Geldiğimiz noktada tarlalar boş; buğday, arpa ithal ediyoruz. Soyada yüzde 90’ın üzerinde yurtdışına bağımlıyız. Mısırın en az yarısını ithal ediyoruz. Ahırlar boş, canlı hayvan ithal ediyoruz. Kesilmiş et ithal ediyoruz. Şu anda kırmızı et, tarihin en yüksek döneminde. Ama çiftçiler üretirse para kazanamayacaklarını bildikleri için halen hayvan ithal ediyoruz. 15 yıldır her yıl canlı hayvan ithal ediyoruz ama bir türlü açık kapanmıyor” diye konuştu.
“Tarımdaki küçülmenin inişli, çıkışlı tablosunda, bu sene yüzde 12’lik küçülme ile dibi bulmuşuz”
Saadet Partisi Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç da Yeni Yol Grubu adına yaptığı konuşmada, genel kurul kürsüsüne “Tarımın Çöküş Tablosu” başlıklı bir grafik ile gelerek, “Bugün burada bu ülkenin toprağını, çiftçisini, sofrasını ve geleceğini konuşuyoruz. Tarım, bu ülkenin en stratejik alanlarından birisidir. Çünkü tarım yoksa gıda yoktur, gıda yoksa bağımsızlık yoktur. Ama ne yazık ki önümüzde duran 2026 yılı Tarım ve Orman bütçesi, bu stratejik alanı zayıflatan bir anlayışın ürünüdür. Görmüş olduğunuz tablo, ‘Tarımın Çöküş Tablosu’dur. Tarımdaki küçülmenin inişli, çıkışlı tablosunda, bu sene yüzde 12’lik küçülme ile dibi bulmuşuz. ya tehlikenin farkında değilsiniz ya da umursamıyorsunuz” dedi.
“Bu rakamı bu hale getirdiği söylenen köylünün uçtuğu yok”
Tarım Bakanlığımızı konuşuyoruz. Dediler ki ‘tarımsal hasıla 74 milyar dolara çıktı. Avrupa’da birinci, dünyada yedinci olduk’. Rakama baktığımızda gerçekten uçuyor olmamız lazım. Ama bu rakamı bu hale getirdiği söylenen köylünün uçtuğu yok. Üreticinin uçtuğu yok. Çiftçinin uçtuğu yok. Sayın Bakan, 74 milyar doları nasıl buldunuz? Kıyas yaptığınız Avrupa ülkeleri bunu ortaya çok net bir şekilde koyuyorlar.”
(ANKARA) – Türk Tabipleri Birliği (TTB), gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Eskişehir Şehir Hastanesi ve Balıklı Rum Hastanesi çalışanı hekimler ile kamuoyunda tanınan kişilere ait tıbbi raporlar ve sağlık bilgilerinin bazı haber ajansları ve sosyal medya hesapları tarafından izinsiz paylaşıldığını belirterek “Kişilerin tıbbi bilgi ve verileri özel niteliklidir; izinsiz paylaşılması hak ihlali ve suçtur” açıklamasını yaptı.
Türk Tabipleri Birliği İnsan Hakları Kolu ve Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Kişilerin tıbbi bilgi ve verileri özel niteliklidir, izinsiz paylaşılması hak ihlali ve suçtur. Bir kısım haber ajansları ve sosyal medya hesapları tarafından, gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Eskişehir Şehir Hastanesi ve Balıklı Rum Hastanesi çalışanı hekimler ile kamuoyunda tanınan kişilere ait tıbbi raporların ve sağlık bilgilerinin izinsiz olarak paylaşıldığı görülmüştür. Bu durum, kişinin masumiyet karinesini zedelediği gibi, hem hasta hakları hem de kişisel verilerin korunması açısından ciddi bir hak ihlal niteliği taşımaktadır.
Tıbbi raporlar ve tıbbi veri kayıtları, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında ‘özel nitelikli kişisel veri’ statüsündedir. Anayasa’nın 20. maddesinde ise kişisel verilerin izinsiz kullanılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu veriler, kişilerin en mahrem bilgilerini içermekte olup, ilgili kişinin açık rızası veya kanunlarda öngörülen istisnai haller dışında işlenemez, paylaşılamaz, üçüncü kişilerin erişimine açılamaz. Aynı zamanda bu verilerin izinsiz kullanılması Türk Ceza Kanunu kapsamında suç olarak tanımlanmıştır.
Tıbbi raporların, sağlık bilgilerinin, hatta otopsi raporlarının izinsiz kullanımı, kamuoyuyla paylaşılması; hasta mahremiyetinin ve hekimlik meslek etiğinin ihlali niteliğinde olup, hukuki ve cezai yaptırımları gerektirmektedir. Tıbbi raporların basınla paylaşılmış olması ceza soruşturmasının gizliliğini ve masumiyet karinesini ihlal eder bir sonuç doğurmuştur. Hasta mahremiyeti ve kişisel verilerin korunması tıp etiği ve demokratik toplumun temel ilkelerindendir. Bu nedenle raporları basına yansıtanlar hakkında yasal süreçlerin başlatılmasını talep ederiz.”