40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
02:00
19 Aralık 2025 Cuma
(ANKARA) – ABD merkezli The Washington Post gazetesinin haberine göre, ABD Genelkurmay Başkanı Dan Caine’in Savunma Bakanı Pete Hegseth’e sunacağı plan; ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM), ABD Avrupa Komutanlığı (EUCOM) ve ABD Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) tek çatı altında ABD Uluslararası Komutanlığı’nda (INTERCOM) toplanmasını, ABD Kuzey Komutanlığı’nın (NORTHCOM) ile ABD Güney Komutanlığı’nın (SOUTHCOM) ise “Americas Command” altında birleştirilmesini öngörüyor. Bu planın amacının, askeri bürokrasiyi küçültmek ve karar alma süreçlerini hızlandırmak olduğu belirtildi.
The Washington Post gazetesinin yayınladığı habere göre, ABD Genelkurmay Başkanı General Dan Caine, Pentagon’daki diğer üst düzey yetkililerle birlikte, Savunma Bakanı Pete Hegseth’e önümüzdeki günlerde sunulacak önemli bir plan hazırlıyor. Bu plan, ABD Silahlı Kuvvetleri’nin Birleşik Muharebe Komutanlıkları’ndan bazılarının statüsünün düşürülmesini ve üst düzey generaller arasındaki güç dengesinin değiştirilmesini öngörüyor.
Plan, ABD ordusundaki bölgesel ve fonksiyonel muharip komutanlıkların (combatant commands) sayısının azaltılmasını ve dört yıldızlı general ile amiral sayısının düşürülmesini öngörüyor. Amaç, komuta zincirini sadeleştirerek karar alma süreçlerini hızlandırmak ve askeri bürokrasiyi küçültmek olarak ifade ediliyor.
Bu da Hegseth ve ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin diğer üyeleri tarafından daha önce istenen bir konsolidasyonun parçası olarak değerlendiriliyor.
Bu yaklaşımda, ABD’nin küresel askeri angajmanlarından ziyade “yurt savunması” ve doğrudan ulusal çıkarların korunmasına öncelik verilmesi hedefleniyor. Pentagon yetkilileri, reformun operasyonel etkinliği artıracağını savunurken, bazı askeri çevreler ve uzmanlar bölgesel uzmanlığın ve müttefiklerle kurulan kurumsal ilişkilerin zarar görebileceği uyarısında bulunuyor.
Buna göre eğer kabul edilirse, bu plan, son on yılların en önemli askeri kademelerindeki değişikliklerden bazılarını beraberinde getirecek. Bu değişiklikler arasında CENTCOM, EUCOM ve AFRICOM karargahlarının öneminin azaltılması ve bunların INTERCOM olarak bilinen yeni bir kuruluşun kontrolüne verilmesi yer alıyor.
Buna ek olarak plan ayrıca, Batı Yarımküre genelindeki askeri operasyonları denetleyen SOUTHCOM ve NORTHCOM’ın, AMERICOM olarak bilinecek bir Muharebe Komutanlığı altında yeniden yapılandırılmasını öngörüyor.
Plan, ABD Kongresi’nde de tartışmalara yol açtı. Kongre üyeleri, Pentagon’un reformun maliyet, personel ve stratejik etkilerine ilişkin yeterli bilgi sunmadığını belirterek eleştirilerini dile getirdi. ABD Temsilciler Meclisi’nde, söz konusu yeniden yapılanmanın ayrıntıları Kongre’ye rapor edilene kadar bazı savunma fonlarının askıya alınmasını öngören düzenlemeler gündeme geldi.
Öte yandan, planın hayata geçirilmesi halinde ordunun üst kademesinde önemli görev değişiklikleri yaşanması bekleniyor. Dört yıldızlı komutan sayısının azaltılması ve bazı komuta merkezlerinin yetkilerinin daraltılması, ABD ordusunun kurumsal yapısında uzun vadeli etkiler doğurabilecek bir adım olarak değerlendiriliyor. Eski savunma yetkilileri ve bazı emekli askerler, bu ölçekte bir değişikliğin dikkatli planlanması gerektiğini vurguluyor.
(ANKARA) – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Suriye’de DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin varlığı, bir başka sorun alanıdır. DEAŞ belasıyla göğüs göğüse çarpışmış tek NATO müttefiki olarak Suriye hükümetine gereken her türlü desteği veriyoruz. Ayak direnmesi halinde krize dönüşme riski barındıran 10 Mart Mutabakatı’nın uygulanması için de gerekli telkinlerde bulunuyoruz. Suriye’nin parçalanmasından, bölünmesinden, milli birlik ve bütünlüğünün zafiyete uğramasından kimin çıkar sağlayacağı açıktır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16.Büyükelçiler Konferansı kapsamında Ankara’da bulunan Türkiye’nin yurt dışındaki temsilciliklerinde görev yapan Büyükelçileri kabul etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Fuat Oktay, Dışişleri Bakan Yardımcıları Berris Ekinci, Mehmet Kemal Bozay, Levent Gümrükçü, Nuh Yılmaz ile Musa Kulaklıkaya’nın da katıldığı programda Erdoğan, şöyle konuştu:
“Modern diplomasinin temellerini atan Vestfalya Anlaşması’nın üzerinden neredeyse dört asır geçti. Bu süre zarfında şüphesiz hem Avrupa’da hem bölgemizde hem de dünyada tüm insanlığı etkileyen çok mühim hadiseler yaşandı. Son yıllarda teknoloji ve küreselleşmenin de etkisiyle ana aktörü devlet olan uluslararası ilişkiler çok daha geniş bir alanı kapsar hale geldi. Çok uluslu şirketler, sivil toplum örgütleri, düşünce kuruluşları, uluslararası medya ve yatırımcılar gibi yeni oyuncular geleneksel diplomasiyi dijital, dinamik ve kontrolü gittikçe zorlaşan bir zemine taşıdı.
Son 30 yılda iki kutupluluktan çok taraflılığa evrilen uluslararası sistemin gelinen noktada çok kutupluluğa dönüşmeye başladığını dolayısıyla güç mücadelesinin daha sertleşmeye namzet olduğunu görüyoruz. Büyük oranda söylem düzeyinde kalsa da insan hakları ve küresel adalet gibi kavramlar daha fazla gündemde yer alıyor. Bunlar elbette dikkate değer gelişmelerdir. Hepsi ayrı ayrı önemlidir. Fakat burada şu tespitin de mutlaka yapılması gerekiyor. Tüm bu gelişmeler insani krizleri, küresel eşitsizliği, savaşları, çatışmaları, istikrarsızlıkları çözmek yerine sorunları daha da derinleştirmiştir.
“M evcut düzen on yıllar boyunca istikrarsızlık üretti, kriz üretti”
Geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında 20 yıl arayla milyonlarca insanın hayatını kaybettiği iki dünya savaşı yaşanmıştı. Holokost yine bu dönemde büyük bir barbarlık ve vahşet örneği olarak insanlığın ortak hafızasında derin izler bırakmıştı. İkinci Cihan Harbi sonrası inşa edilen küresel yönetişim ve güvenlik mimarisinin gayesi, benzer trajedilerin, soykırımların, vicdanları yaralayan savaş ve insanlık suçlarının önüne geçmekti. Bunda tam başarı sağlandığını söylemek yanlış olur. Ruanda’da yaklaşık 100 gün içinde 800 bin insan soykırıma uğradı. Bosna’da Avrupa’nın göbeğinde utanç verici katliamlar yaşandı. Irak’ta, Arakan’da, Somali’de, Orta Afrika’da ve daha pek çok yerde milyonlarca masum insan çatışma ve iç savaş sebebiyle hayatını kaybetti. Haksız da olsa güçlüyü koruyan, haklı da olsa mazlumu ezen mevcut düzen on yıllar boyunca istikrarsızlık üretti, kriz üretti, adaletsizlik üretti. Bu acı hakikate hepimiz bizzat şahitlik ettik.
“ Popülist siyasetçilerin ve medyanın kışkırttığı ırkçı saldırıları unutmadık”
Komşumuz Suriye’de 600 binden fazla Suriyeli, Baas rejiminin ve terör örgütlerinin saldırılarında şehit oldu. Sednaya gibi işkence merkezlerinde yüz binler eziyet gördü, milyonlarca Suriyeli ülkesini terk etti. 13,5 yıl boyunca katliam devam ederken, 13,5 yıl boyunca sivillerin tepesine varil bombaları yağarken, vicdan sahibi bir avuç ülke dışında, demokrasi ve insan hakları havarisi kesilenlerin hiçbirinin sesi çıkmadı. Sınır hatlarından yansıyan insanlık dışı görüntüleri hiçbirimiz unutmadık. Şişlerle delinen, batırılan, ülkemize doğru itilen botları unutmadık. Avrupa başkentlerinde kaybolan binlerce Suriyeli çocuğu unutmadık. Popülist siyasetçilerin ve medyanın kışkırttığı ırkçı saldırıları unutmadık.
Gazze’de 70 binin üzerinde Filistinli kardeşimiz öldürüldü. 170 binin üzerinde de yaralı var. Yıkıntıların altında ne kadar cenaze olduğunu kimse bilmiyor. Şu anda pek çok anne, pek çok eş, çocuk, annelerini, babalarını, eşlerini arıyor ya da onların akıbetlerine ilişkin haber almayı bekliyor. Sadece annesini, babasını, kardeşini değil, evini, okulunu kaybetmiş on binlerce çocuk, soykırımın canlı tanıkları olarak bugün enkazlar arasında Gazze’de hayata tutunmaya çalışıyor.
“Türkiye’nin güçlü olmak dışında bir seçeneği yok”
Gazze’nin yüz ölçümü, biliyorsunuz, 365 kilometrekare. Yani Gazze derken İstanbul’da Beykoz, Ankara’da Mamak büyüklüğünde bir alandan bahsediyoruz. Soykırımdan önce Gazze’nin nüfusu 2,3 milyon civarındaydı. İşte böyle bir yerleşim alanına 200 bin tondan fazla bomba atıldı. Hiroşima’ya atılandan 14 kat daha fazla bombayla Gazze’yi yerle bir ettiler. Şimdi bu durumda biz nasıl işleyen, bu sorunlara çözüm üreten, adaletsizliği engelleyen bir uluslararası sistemden bahsedebiliriz? Mevcut küresel güvenlik ve yönetişim mimarisine nasıl güvenebiliriz? Resmin bütününe baktığımızda karşılaştığımız manzara şudur: uluslararası kurumların çoğu bugün, kendisini gassalın ellerine bırakmış meyyit misali cansız, duyarsız, hareketsiz ve işlevsiz vaziyettedir. Türkiye’nin hem kendi hak ve çıkarlarını layıkıyla savunabilmesi hem de dost, soydaş ve kardeşlerine yardım eli uzatabilmesi için ekonomik, askeri, diplomatik bakımdan güçlü olmak dışında bir seçeneği yoktur.
Tecrübeyle sabit bu acı hakikat karşısında biz de stratejilerimizi belirliyor, adımlarımızı planlıyor, yere sağlam basıyor, hiçbir işi şansa bırakmıyoruz. İçinde bulunduğumuz asrı Türkiye Yüzyılı yapmak için incelikle örülmüş çok boyutlu bir politikayı adım adım hayata geçiriyoruz. Bu mücadelede ülkemizin dış ilişkilerinin icrasında merkezi bir konuma sahip olan Hariciye teşkilatımıza tabiatıyla büyük sorumluluk düşüyor. Ekonomisiyle, ihracatıyla, turizmiyle, savunma sanayisiyle ve elbette uluslararası itibarıyla Türkiye büyüdükçe Türkiye’nin küresel siyasetteki önemi ve ağırlığı arttıkça sizin mesainiz de yoğunlaşıyor. Genişleyen diplomatik temsilcilik ağımızla, 264 dış temsilciliğimizle bugün şanlı bayrağımızı dünyanın dört bir yanında gururla dalgalandırıyoruz.
“Ne eksen kayması ne rota değişimi dış siyasetimizde söz konusu değil”
Şunu bir defa altını çizerek ifade etmek durumundayım: Ne eksen kayması ne rota değişimi ne de köklerden kopma, dış siyasetimizde bunların hiçbirisi söz konusu değildir ve olamaz. Çift başlı Selçuklu Kartalı’ndan ilhamı alan bir bakış açısıyla, dünyanın her köşesiyle ekonomik, ticari, diplomatik, siyasi işbirlikleri tesis etmenin, karşılıklı saygıya dayalı samimi ilişkiler geliştirmenin çabasındayız. Özellikle son yıllarda kriz ve çatışmalarla anılan coğrafyamızda, herkesin kazançlı çıkacağı bir barış ve istikrar kuşağı oluşturmanın mücadelesini veriyoruz. Ne yapıyorsak bunun için yapıyoruz.
Amerikan Başkanı Sayın Trump ile New York’ta yaptığımız toplantı sonrası başlayan süreç, 10 Ekim’de ateşkes mutabakatıyla neticelendi. İsrail’in artan ihlallerine rağmen Hamas’ın serinkanlı tutumu sayesinde ateşkes büyük ölçüde korunuyor. Çeşitli kısıtlamalara karşın, insani yardım sevkiyatı peyderpey ilerliyor. 103 bin tonu aşan insani yardımla burada da farkımızı ortaya koyuyoruz. Bu aşamada önceliğimiz; ateşkesin kalıcı olması ve insani yardımların Gazze’ye engelsiz ulaştırılmasıdır. Gazze’nin yeniden inşasına da bir an önce başlanmalıdır. Bu amaçla temaslarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz.
“B unun biraz daha zaman alacağı anlaşılıyor”
Suriye’de de benzer bir çaba içindeyiz. 8 Aralık 2024 tarihinde Esad rejiminin devrilmesiyle birlikte Suriye’nin önünde tarihi bir fırsat kapısı aralandı. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın liderliğinde Suriye’nin uluslararası topluma yeniden entegrasyonu yolunda kısa sürede ciddi mesafe alındı. Sadece ülkemizden Suriye’ye dönen mültecilerin sayısı 580 bini buldu. Suriyeli muhacirlerin gönüllü, güvenli, onurlu geri dönüşleri Suriye’deki huzur ortamı kalıcı hale geldikçe şüphesiz hızlanacaktır. Ancak bunun biraz daha zaman alacağı anlaşılıyor.
“İsrail’in mütecaviz eylemleri, Suriye’nin güvenlik ve istikrarının önündeki en büyük engel”
İsrail’in Suriye’ye yönelik mütecaviz eylemleri, halihazırda bu ülkenin kalıcı güvenlik ve istikrarının önündeki en büyük engeldir. Suriye’de DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin varlığı, bir başka sorun alanıdır. DEAŞ belasıyla göğüs göğüse çarpışmış tek NATO müttefiki olarak Suriye hükümetine gereken her türlü desteği veriyoruz. Ayak direnmesi halinde krize dönüşme riski barındıran 10 Mart Mutabakatı’nın uygulanması için de gerekli telkinlerde bulunuyoruz. Suriye’nin parçalanmasından, bölünmesinden, milli birlik ve bütünlüğünün zafiyete uğramasından kimin çıkar sağlayacağı açıktır. Suriye’yi oluşturan tüm kesimlerin, yarınlarına güvenle bakabilmesi ancak ortak tarih ve ortak gelecek tasavvuruyla mümkündür. Her zaman söylüyorum, biz bin yıldır buradayız, beraberiz, komşuyuz. İnşallah kıyamete kadar da burada olacağız, birlikte yaşayacağız.
Müslümanların kanlarından beslenenlerin oyununa gelmenin vebalini kimse taşıyamaz. Dimyat’taki pirincin peşine düşmenin evdeki bulgurdan da edebileceğini hiç kimse unutmamalı. Sağduyunun hırsa ve ihtirasa galip geleceğine inanıyor, Türkiye olarak bunun için çalışmaya devam edeceğimizin bilinmesini istiyorum.
“ Her iki tarafa bu konuda ikazlarımızı net bir şekilde iletiyoruz”
Rusya-Ukrayna Savaşı bağlamında, özel ilişkilerimizin bulunduğu her iki ülkeyi bu yıl İstanbul’da üç defa bir araya getirdik. İstanbul süreci neticesinde insani alanda elde edilen kazanımlar, Türk diplomasisi için kayda değer bir başarı teşkil etmiştir. İstanbul sürecinin yanı sıra, Ukrayna savaşı çerçevesinde bugüne kadar Karadeniz Tahıl Girişimi ve esir tutuklu değişimleri gibi pek çok inisiyatife öncülük ederek insani sahada somut sonuçlara ulaştık. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni titizlikle uygulayarak, savaşın Karadeniz’e sirayet etmesine mani olduk. Fakat son günlerde düzenlenen karşılıklı saldırılar, Karadeniz’deki seyrüsefer emniyetini ciddi biçimde tehdit etmektedir. Ticaret gemilerini, sivil gemileri hedef almanın kimseye bir faydası olmaz. Her iki tarafa da bu konuda ikazlarımızı net bir şekilde iletiyoruz.
Yıllardır barışa hasret kalan Güney Kafkasya, bugün tarihi bir dönemden geçiyor. Azerbaycan ve Ermenistan barış anlaşması imzalamaya hiç olmadıkları kadar yakınlar. Sürece paralel olarak, Azerbaycan ile diyalog halinde biz de Ermenistan ile normalleşme süreçlerimizi ilerletiyoruz. İnşallah gelecek sene başından itibaren bazı sembolik adımlar atacağız.
“Türkiye’nin profili yükselmekte”
Sizler de görev yaptığınız yerlerde görüyorsunuz, Türkiye’nin profili, sadece mücavir bölgelerde değil, uzak coğrafyalarda da yükselmekte, ülkemizin önünde yeni iş birliği kapıları açılmaktadır. Türkiye’ye yönelik ilginin arttığını memnuniyetle müşahede ediyoruz. Hiç ummadığınız yerlerde, dünyanın en ücra köşelerinde Türkçe konuşan, Türkiye’yi bilen, tanıyan, takip eden sayısız insanla karşılaşıyoruz. Türkiye mezunu öğrenciler, bugün bakan, üst düzey bürokrat, iş adamı, siyasetçi, diplomat olarak ülkelerine başarıyla hizmet ediyor.
Büyük devlet olmak, nerede yaşarsa yaşasın vatandaşına sahip çıkmak demektir. Dünyanın yüzde 90’dan fazla ülkesinde hayat kurmuş, bu şekilde kök salmış 7 milyonluk Türk diasporası, millet olarak bizim canımızdan bir parçadır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, İslam ve yabancı düşmanlığı başta olmak üzere ciddi tehditlerle karşı karşıya bulunuyor. Vatandaşlarımıza yurt dışında gerekli hizmetlerin sağlanması ve haklarının savunulmasında Büyükelçilerimizin canla başla çalıştığının farkındayım. Sizlerden aynı hassasiyetle çalışmaya devam etmenizi bekliyorum.
Takdir edersiniz ki, ekonomi ve ticareti dış politikadan ayrı tutmak mümkün değil. Türkiye, yılda sadece 36 milyar dolar ihracattan yıllık 270 milyar dolar ihracat yapan bir ülke haline geldiyse, sizin bunda büyük emeğiniz var.
“ Dış ticarette, özellikle savunma sanayiinde hedef büyüterek yola devam ediyoruz”
Yine sizin de çabalarınızla 61,1 milyar dolar turizm gelirine, 60 milyon 500 bin turist rakamına ulaştık. Dış ticarette, özellikle savunma sanayiinde hedef büyüterek yola devam ediyoruz. Halihazırda dünyanın en büyük 11’inci savunma ihracatçısıyız. Yılın ilk 10 ayında 6,7 milyar dolarla önemli bir ivme yakaladık. 2028 için hedefimiz, savunma ve havacılık ihracatımızı 11 milyar dolara çıkarmak ve dünyanın ilk 10 ihracatçısı arasına girmektir. El ele verecek, uyum içinde çalışacak ve bu hedefe inşallah ulaşacağız.
“ Türkiye Maarif Vakfı’nın desteklenmesi elimizi güçlendirecek”
Bir diğer husus, terör örgütleri ve organize suç çeteleriyle mücadeledir. 15 Temmuz darbe girişiminin faili FETÖ’nün yurt dışındaki uzantılarıyla mücadeleyi aynı kararlılıkla devam ettirmeliyiz. Türkiye düşmanlarının maşasına dönüşen bu ihanet şebekesinin, ülkemiz ve demokrasimiz açısından tekrar bir tehdit oluşturmasına izin veremeyiz. Türkiye Maarif Vakfı’nın desteklenmesi, bu noktada elimizi güçlendirecektir.
Çevre sorunları, kirlilik ve iklim krizi, insanlığın geleceğini tehdit ediyor. 2053 vizyonumuz çerçevesinde burada da sorumluluk alıyor, iklim kriziyle küresel mücadeleye gerekli desteği sunuyoruz. Eşim Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayesinde yürütülen ‘Sıfır Atık’ projemiz, bugün dünyada örnek teşkil eden bir girişim haline geldi. Önümüzdeki dönemde sıfır atığa ilişkin farkındalığı artırmamız, dünya genelinde en iyi sıfır atık uygulamalarını tespit ederek bunları ulusal ve küresel düzeyde hayata geçirmemiz önem taşıyor.
Biliyorsunuz, gelecek sene COP31 Zirvesi’ne Antalya’da ev sahipliği yapacağız. NATO liderler zirvesiyle 13. Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi de Türkiye’de gerçekleştirilecek. İnşallah bu zirveleri, sizlerin de katkısı, desteği, gayretiyle Türkiye’ye ve Türk milletine yakışır şekilde icra edeceğiz.”
Haber: ÇAĞATAN AKYOL – Kamera: ALTUĞ EKEN
(İSTANBUL) – Sağlık meslek örgütleri, dernekleri ve sendikaları, “eziyet yönetmeliği” olarak adlandırdıkları yönetmeliğe karşı İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun istifasının istendiği eylemde İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Başkanı Sercan Ahmet Uluç, “Sizin maaşlarınız yönetmelikle mi belirleniyor? Ayrıca sizin maaşlarınızın yüzde kaçı performans ödemesi? Biz 1 ay çalışamayınca yüzde 35-40’lara düşüyor maaşımız, bundan haberiniz var mı? Sizin yüzde kaça düşüyor? Çıkın açıklayın. Yaptığınız bu hukuksuz mevzuatlardan artık bezdik” dedi.
“Eziyet yönetmeliği” olarak nitelendirdikleri Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile dün aile hekimlerinden, ebe ve hemşirelerden maaş kesintisi yapıldı. Buna karşı çok sayıda sağlık meslek örgütü, sendikası ve derneği bugün eylem yaptı. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önünde yapılan eylemde “Haklarımız için buradayız” yazılı pankart açıldı.
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’na “Bakan istifa” ve “Gelmeyen hastaya Memişoğlu baksın” sloganıyla seslenilen açıklamada, “Hesap kitap değil, hekimlik yapmak istiyoruz”, “Pozitif performans dediniz, maaşları kuşa çevirdiniz” ve “Şiddete sıfır tolerans” yazılı dövizler taşındı. Katılımcı tüm kurumlar adına hazırlanan ortak metni İSTAHED Genel Sekreteri Çınla Nişli Kaya okudu. Bakan Memişoğlu’nun geçen yıl “Her yıl bin aile sağlığı merkezi yapacağız” açıklamasını anımsatan Kaya, şunları söyledi:
“Aynı Bakan 21 Kasım 2025 günü TBMM’de yaptığı bütçe sunumunda, bin 202 tesisin hala yatırım programında olduğunu söyledi. Soruyoruz. Bir yılda vadettiğiniz bin tane aile sağlığı merkezi nerede? Sağlık Bakanı’na buradan sesleniyoruz ve soruyoruz. Son bir senede bizim ücretimizden kestiğiniz parayla ne yaptınız? 20’ye yakın ayrı başlıkta yaptığınız performans ödemesi, ücret vermek değil; ücret kesmek üzerine kurguladığınız eziyet yönetmeliğiniz için maliyeden senelik bütçe aldığınızı biliyoruz. Ebe ve hemşirelerden tavan ödemesine takıldı bahanesiyle, aile hekimlerinden bordroları gizleyerek, hastane başvurusu çok oldu diyerek 100 milyonlarca lira kesinti yaptınız. Bu bütçenin aile sağlığı merkezi yapılması ya da güçlendirilmesi için harcanmasının zorunlu olduğunu, Maliye Bakanlığı ile bu şekilde protokol yaptığınızı biliyoruz. Peki, döner sermayenize aktardığınız bu para nerede?”
“Zorla aile sağlık merkezine mi getireceğiz insanları”
İSTAHED Başkanı Sercan Ahmet Uluç da şunları dile getirdi:
“Dünyada ilk kez bir sağlık çalışanı kendisine hasta başvurmadı diye maaşı kesildi. Pardon ama siz neye göre kesiyorsunuz bizim emeğimizin hakkını? Neyi eksik yapıyoruz biz? Ülkedeki toplam polikinliğin yüzde 40’ını biz yapıyoruz, aşı tarama izlemin tamamına yakını bizde. Saçma sapan bir sürü sağlık raporunu, her şeyi yapıyoruz ve mesaimizin başındayız. Daha ne yapacağız? Gelmeyeni de getirteceksiniz diyorsunuz. Neyiz biz; polis miyiz, jandarma mıyız zorla aile sağlık merkezine getireceğiz insanları? Böyle bir saçmalık olabilir mi? ‘Kamu çalışanın özlük ve mali hakları kanunla belirlenmek zorundadır’ diyen, anayasaya hükmünü hiçe sayan bakanlıktaki birkaç bürokratın iki dudağının arasına mı kaldı bizim emeğimizin hakkı? Kendinize gelin. Hukuk İşleri Daire Başkanı Halil Şen, Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, sizin maaşlarınız yönetmelikle mi belirleniyor? Ayrıca sizin maaşlarınızın yüzde kaçı performans ödemesi? Biz 1 ay çalışamayınca yüzde 35-40’lara düşüyor maaşımız, bundan haberiniz var mı? Sizin yüzde kaça düşüyor? Çıkın açıklayın. Yaptığınız bu hukuksuz mevzuatlardan artık bezdik.”
“Devlet kurumlarını bahis sitesine çevirdiniz”
Hemşire ve Ebe Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Vildan Aydın, bakanlığın usulsüz uygulamalarını kendilerine dayatmaya devam ettiğini belirterek şöyle konuştu:
“Koskoca devlet kurumlarını bahis sitesine çevirdiniz. Her işiniz şaibeli, her işiniz şüpheli. Çalışanın devlete güvenini sarstınız. Suçunuzu kabul edin, sorumluluğunuzu yerine getirin. Gelmeyen hasta peşinde koşacağınıza önce gelen hastanın sağlık ihtiyacını doğru karşılayın. Onlarca parametre üzerinden sadece tarama yaparak istatistik verisi haline getirdiğiniz vatandaşın gerçek sağlık hizmeti almasının önüne koyduğunuz performans baskısını kaldırın. Açlık sınırında ücretlerle ısınma, havalandırma sorunu olan binalarda, çalışma odası olmadan yemek su gibi temel ihtiyaçlarını dahi karşılamadığınız çalışanın cebinden de elinizi çekin. Biz her koşulda kesintisiz sağlık hizmeti sunuyoruz, ücretlerimizi de kesintisiz istiyoruz. Açık ve net uyarıyoruz, sizin suçunuzun cezasını çekmeyeceğiz.”
“Sorumlu aile hekimi gösterilmek isteniyor”
Birlik ve Dayanışma Sendikası Genel Başkanı Ahmet Mehlepçi, sağlık hizmetinin sayılara indirgenerek çalışanların güvencesiz bırakıldığını vurguladı. Mehlepçi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizim işimiz koruyucu sağlık hizmeti vermek, yani vatandaşın hastalanmasını önlemek. Nasıl bir saçmalıkla karşı karşıyayız? Hastaya ilaç yazdığınızda bizim maaşınızdan kesilmesi, hasta hastaneye gittiğinde bizim maaşınızdan kesilmesi, hasta bize düşük puan verdiğinde maaşımızdan kesilmesi hangi mantığa hangi akla uygun? Aşıyı yapamadığımız zaman maaşımızdan kesinti ile karşılaşıyoruz. Getiremedikleri aşıların bedelini bizlere ve yoksulluk sınırının yarısı kadar maaş verdikleri ebe hemşirelere ödetiyorlar. Vatandaşa ‘Gidin, aile hekiminiz size randevu alsın’ deniyor. Çözemedikleri randevu krizini de bize yıkmak istiyorlar. Veremedikleri hizmetlerin sorumlusu olarak aile hekimi gösterilmek isteniyor. Çünkü sistemin eksikliklerinin aksaklıklarının sorumluluğunu çalışanlara yıkmak siyasi bir tercih. Kanser taramaları için ‘Gel, taramanı yaptır’ diye SMS atmayı bilen bakanlık, ‘Gel, aşını yaptır’ demeyi bilmiyor. Oy korkusuyla aşı karşıtlarına en ufak bir söz söylenmiyor.”
“Firari biri hekime gitmiyor diye maaş kesiliyor”
Hekimsen İstanbul Şube Başkan Yardımcısı Orhan Veli Keskin, “Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, kayıtlı olduğu aile hekimliğine en son ne zaman gitti? Firari bir insan aile hekimine gider mi? Firari bir insan, aile hekimine gitmiyor diye aile sağlığı merkezinde çalışan arkadaşlarımızın maaşları kesiliyor” tepkisini gösterdi.
(ANKARA)- Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın MLKP’ye yönelik düzenlediği operasyonlarda 11 kişinin gözaltına alınmasına ilişkin “Çürümüş düzeninize karşı özgürlük ve sosyalizm mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz. Gözaltına alınan yoldaşlarımız derhal serbest bırakılsın” açıklamasını yaptı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) silahlı terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 19 adrese operasyon düzenlendi, 11 kişi gözaltına alındı.
ESP’nin sosyal medya hesabından konuya ilişkin yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Aralarında yoldaşlarımızın ve dostlarımızın olduğu çok sayıda kişi bugün sabah saatlerinde gözaltına alındı. Emekçileri yoksulluğa ve geleceksizliğe mahkum eden; çocukları ucuz iş gücü olarak gören ve çocuk işçiliği meşrulaştıran; MESEM’lerde çocukların canına kast eden; kadınların bedenine, kimliğine ve yaşamlarına saldıran ve erkeği koruyan; halklarımızın taleplerini ve kimliğini tanımayarak tekçiliği dayatan siyasi iktidar devrimci sosyalistlere saldırmaya devam ediyor! Çürümüş düzeninize karşı özgürlük ve sosyalizm mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz. Gözaltına alınan yoldaşlarımız derhal serbest bırakılsın!”
(ANKARA) – CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, “Suriye’de savaş sona erdi, ‘geçici koruma’ rejiminin olağanüstü şartlara dayanan gerekçesi ortadan kalktı. Yıllardır süren misafirliğin artık kalıcılaşması ne Türkiye ne de Suriyeliler için sürdürülebilir değil. Bu statü kapsamında bulunan Suriyelilerin, ülkelerine dönerek şehirlerinin ve hayatlarının yeniden kurulmasına katkı vermeleri; hem bizim hem de onların yararınadır. Geçici Koruma Statüsü derhal sonlandırılmalı ve bir plan dahilinde güvenli geri dönüş sağlanmalıdır” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Geçici Koruma Statüsü’nün sonlandırılması gerektiğini belirtti. Bakan, şunları söyledi.
“Suriye’de savaş sona erdi, ‘geçici koruma’ rejiminin olağanüstü şartlara dayanan gerekçesi ortadan kalktı. Yıllardır süren misafirliğin artık kalıcılaşması ne Türkiye ne de Suriyeliler için sürdürülebilir değil. Bu statü kapsamında bulunan Suriyelilerin, ülkelerine dönerek şehirlerinin ve hayatlarının yeniden kurulmasına katkı vermeleri; hem bizim hem de onların yararınadır. Üstelik Türkiye’de, ağır aksak da olsa bir demokrasi ve özgürlük ortamını yaşadılar; birlikte yaşamı, hukuku, kamusal düzeni, demokrasinin ve özgürlüklerin kıymetini gördüler. Şimdi bu tecrübeyi kendi topraklarına taşıyıp Suriye’de demokrasi ve özgürlükleri güçlendiren, seküler bir düzenin inşasına omuz vermeleri gerekir. Bu nedenle geçici koruma statüsü derhal sonlandırılmalı ve bir plan dahilinde güvenli geri dönüş sağlanmalıdır.”